İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
Hz. Fatıma (a.s)
 
 

19/04/2007

Doğum Tarihi

Hz. Fatıma (a.s)’ın doğum tarihi hakkında İslam alimleri arasında birçok ihtilaflar vardır. Fakat Şia alimleri arasında, Hz. Fatıma (a.s)’ın, bi’setin beşinci yılı Cemadi’us- Sani’nin yirmisinde Cuma günü doğduğu meşhurdur.

Kevser Oluşu

Allah-u Teala, Hz. Peygamber (s.a.a)’e; “Sana bol hayırlar vereceğiz” buyurarak O’nu müjdeledi. Düşmanlara cevap olarak da “Kevser” suresini göndererek şöyle buyurdu: “Şüphesiz biz sana Kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.” [1]
Hz. Peygamber (s.a.a), Allah’ın vaadinin kesin olduğuna ve bütün hayırların kaynağı olacak tertemiz ve bereketli neslin kendisinden vücuda geleceğine kesin olarak inanıyordu. Allah’ın vaadi Hz. Fatıma’nın dünyaya gelmesiyle gerçekleşti ve dünyanın ufukları onun veladet nuruyla aydınlığa kavuştu. Allah-u Teala, kadının değerini bütün aleme göstermek istediğinden dolayı Peygamber (s.a.a)’in tertemiz neslini, O Hazretin kızının vücudunda karar kıldı ve İslam dininin imam ve önderlerinin Hz. Fatıma’nın soyundan vücuda gelmesini takdir etti.

Küçük Yaşta Babasının Yardımına Koşması

Bir gün müşriklerden biri, Resulullah (s.a.a)’i sokakta görünce, Hazretin başına bir miktar çer-çöp ve pislik attı. Resulullah (s.a.a) bir şey söylemedi ve haliyle eve döndü. Hz. Fatıma (a.s) babasının bu vaziyetini görünce koşup derhal su getirdi, ağlar gözle babasının başını ve yüzünü yıkadı. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kızım ağlama, mutmain ol ki, Allah (c.c) babanı düşmanların şerrinden koruyacak ve onlara galip kılacaktır.” [2]
Bir gün Hz. Fatıma (a.s), müşriklerin Mescid’ul- Haram’da oturup babasının katli için komplo düzenlediklerini gördü ve ağlar bir gözle eve dönüp müşriklerin aldığı kararı babasına haber verdi.[3]

Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a), Mescid’ul- Haram’da namazla meşgul iken müşriklerden bir grup kimseler, Hazreti alay edip incitmek istiyorlardı. Onlardan biri yeni kesilmiş bir devenin rahmini götürüp kan ve pisliği ile birlikte, Resulullah secde halinde iken O’nun sırtına attı. Orada hazır bulunan ve bu manzaraya şahit olan Fatıma (a.s) bu durumdan çok rahatsız olup ağlayarak Resulullah’ın yanına koştu ve devenin rahmini kaldırıp uzak bir yere attı. Resulullah (s.a.a) secdeden kalkıp namazını bitirdikten sonra o insanlara beddua etti.[4]

Fatıma (a.s) bu küçük yaşlarında bu çeşit hadiseleri görüp babasının yardımına koşuyor ve babası için adeta annelik yapıyordu. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.a) ona, “Ümm-ü Ebîha” (babasının annesi) lakabını vermiştir. Rivayetlerde nakledildiğine göre; “Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın yüzünü öpmedikçe uyumuyordu.” [5]

Ev İşlerine Bakması

İslam’ın en büyük şahsiyetinin yegane kızı Hz. Fatıma (a.s) iş yapmaktan utanmıyordu, eve bakmanın ağır sorumluluğundan kaçmıyordu. Ev işlerinde o kadar zahmet çekiyordu ki, Hz. Ali (a.s) kendisine acıyor ve hizmetlerini takdir ediyordu.
Hz. Ali (a.s) bir gün ashaptan birine şöyle buyurdu:
“Kendim ile Fatıma’nın durumunu sana anlatmamı istiyor musun? Fatıma o kadar evime su getirdi ki, bedeninde kırba iz bıraktı; o kadar el değirmeniyle buğday öğüttü ki, elleri nasır bağladı; o kadar evde temizlik yaptı, evi süpürdü ki, elbiseleri bozardı; o kadar kazanın altında ateş yaktı ki, elbiseleri kararmaya başladı. Bu yüzden Fatıma’ya; “Peygamber’in huzuruna gidip hadiseyi beyan edecek olursan ev işlerinde sana yardımda bulunacak bir hizmetçi verir” dedim.
Bunun üzerine Fatıma Resulullah’ın huzuruna gitti; Hazretin bir grup sahabeyle sohbet ettiğini görünce ihtiyacını izhar etmekten utanıp bir şey söylemeksizin geri döndü. Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın bir hacetten dolayı geldiğini anlamıştı. İşte bundan dolayı o günün sabahı evimize teşrif buyurdular, selam verdiler, biz de cevap verdik. Eve girip yanımızda oturarak şöyle buyurdular:
“Fatımacığım, dün gece ne maksatla bizim eve geldin?” Fatıma hacetini arz etmekten utandı. Bu sırada ben şöyle dedim: “Ya Resulellah! Fatıma eve o kadar su taşımış ki, kırbanın başı göğsünde iz bırakmış, o kadar el değirmeni çevirmiş ki, elleri nasır bağlamış... Bu durumu görünce ona; “Eğer babanın yanına gidip bir hizmetçi istemiş olursan seni bu durumdan kurtarır” dedim.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Fatımacığım, hizmetçiden daha hayırlı bir ameli sana öğreteyim mi? Her gün otuz üç defa “Subhanellah”, otuz üç defa “El-hamd’u lillah” ve otuz dört defa da “Allah-u Ekber”[6] zikrini söyle; bu zikir yüz defadan fazla değildir; fakat bunun amel defterinde bin sevabı vardır. Fatımacığım, eğer bunu her gün sabahleyin söylersen, Allah Teala dünya ve ahiret işlerinde sana kifayet eder (yeter)”
Fatıma (a.s), babasının cevabında üç defa şöyle dedi: “Allah ve Resulünden razı oldum.” [7]

Evet, Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) gibi saygın ve büyük şahsiyete sahip bir babası ve Arap kahramanlarının burnunu yere süren Hz. Ali gibi bir kahramanın eşi olmasına rağmen evde bir hizmetçi gibi çalışmaktan arlanmıyordu. Hz. Fatıma (a.s) da en iyi bir şekilde geçinebilirdi. Ama Ehl-i Beyt ailesinden bunu beklemek yanlıştır. Çünkü onlar Allah’ın rızasını hiçbir şeyle değişmez ve çalışmayı ibadet bilirlerdi.

Kocasına Hizmeti

Hz. Fatıma (a.s) kadının cihadının, kocasına iyi eş olması[8] olduğunu ve evin, erkeğin dinlenme ve huzur yeri olduğunu çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Hz. Ali (a.s), savaş alanından yorgun argın eve döndüğünde onu karşılayıp yaralarını pansuman ediyor ve savaşla ilgili haberleri ondan öğreniyordu. Kocasını daima teşvik ve tahsin ediyordu, onun cesaret ve fedakarlığını övüyordu. Bu vesileyle kalbini hoşnut ediyor, yorgun ve yaralı olan bedenini rahatlatıyordu.
Hz. Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Eve gelip Fatıma’ya baktığımda bütün gam ve üzüntülerim yok oluyordu.” [9]
Hz. Fatıma (a.s) kesinlikle Hz. Ali (a.s)’ın müsaadesi olmaksızın evden dışarı çıkmıyor ve hiçbir zaman onu öfkelendirmiyordu. Çünkü İslam’ın şöyle buyurduğunu biliyordu: “Allah Teala, kocasını öfkelendiren her kadının oruç ve namazını, kocasını kendisinden razı etmedikçe kabul etmez.”[10]
Hz. Fatıma (a.s) hayatı boyunca, kesinlikle yalan söylemez, hıyanet etmez ve hiçbir zaman Hz. Ali’nin emrinden çıkmazdı. Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “And olsun Allah’a ki ben, kesinlikle Fatıma’yı öfkelendirecek bir iş yapmadım, Fatıma da hiçbir zaman beni öfkelendirmedi.” [11]
İşte Hz. Ali (a.s), evin dahili durumundan tamamıyla rahat ve huzurlu olduğundan dolayı onca muvaffakiyet ve fetihler elde etmiştir.

Çocuk Eğitmesi

Hz. Fatıma (a.s)’ın çok önemli ve ağır vazifelerinden biri de çocuğa bakma ve onları eğitme meselesi idi. Hz. Fatıma (a.s) beş çocuk sahibi olmuştur, onların isimleri şöyledir: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülüsüm ve Muhsin. Beşinci evladı olan Muhsin, henüz dünyaya gelmeden anne karnında öldürülmüştür.
Hz. Fatıma (a.s)’ın kendisi vahiy evinde eğitilmişti, İslamî terbiye ve eğitimden habersiz ve gafil birisi değildi. Anne sütü ve annenin çocuğunu öpmesinden tut, bütün hareket, amel ve sözlerine kadar hepsinin çocuğun hassas ruhunda eser bıraktığının bilincinde idi. Hz. Fatıma çocuklarıyla oynarken de onlara şecaat, hakkı savunmak ve Allah’a perestiş etme dersi veriyordu. Örneğin İmam Hasan’la oynarken şöyle buyuruyordu:
Babama benze ya Hasan
Hakkın boynundan yuları çıkar
İhsan sahibi Allah’a ibadet et
Kinli ve öfkeli kimseyi sevme[12]
İşte bu eğitimler neticesinde, dini savunmak, zalimlere karşı mücadele vermek yolunda can ve mallarından geçerek zulüm saraylarını sarsan evlatlar yetiştirdi.
Hz. Fatıma, İmam Hasan gibi İslam’ın hassas durumunda, İslam’ın menfaatlerini korumak, esasi bir inkılaba zemin hazırlamak için canını dişine takıp susabilecek ve İmam Hüseyin gibi Kerbela vakıasında can, evlat ve malından geçerek İslam’ı diriltebilecek, Zeynep ve Ümmü Gülüsüm gibi ateşli hutbe ve konuşmalar yaparak Beni Ümeyye’nin zulüm ve sitem rejimini rüsva ve rezil edecek evlatlar terbiye etti.

Faziletleri

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünya kadınlarının en üstünü dört kişidir: “İmran’ın kızı Meryem, Muhammed’in kızı Fatıma, Huveyled’in kızı Hatice ve Firavun’un hanımı Asiye.” [13]
Yine Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Fatıma, cennet kadınlarının en üstünlerindendir.” [14]

Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s)’a şöyle buyurdular:
“Allah Teala senin gazabınla gazap eder, senin hoşnutluğunla da hoşnut olur.” [15]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
“Fatıma (a.s), Allah katında dokuz isimle çağrılır: “Fatıma, Siddika, Mübareke, Tahire, Zekiyye, Raziye, Merziyye, Muhaddese, Zehra.” Fatıma denilmesinin sebebi, şer ve kötülüklerden masum ve mahfuz olduğu içindir. Eğer Ali (a.s) olmasaydı, Fatıma için layık bir eş bulunmazdı.” [16]
Yine Hz. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Fatıma bedenimin bir parçasıdır; ona eziyet bana eziyettir, onun hoşnutluğu benim hoşnutluğumdur.” [17]
İbn-i Abbas şöyle diyor: Bir gün Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhim’is- selam) Peygamber (s.a.a)’in yanındayken Hazret şöyle buyurdular:
“Allah’ım, biliyorsun ki bunlar benim Ehl-i Beytim ve (nezdimde) insanların en değerlilerdirler. Onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman ol; onlara yardım edene yardım et; onları bütün kötülüklerden münezzeh kıl; onları bütün günahlardan koru ve Ruh’ul- Kudüs vasıtasıyla onları teyit et.”
Daha sonra buyurdular ki:
“Ya Ali! Sen ümmetin İmamı ve benim vasimsin. Müminleri cennete doğru hidayet edeceksin. Kızım Fatıma’nın kıyamet günü nurdan olan bir bineğe bindiğini, sağ tarafında yetmiş bin melek, sol tarafında yetmiş bin melek ve arkasında yetmiş bin melek olduğu halde hareket ettiğini ve ümmetimin mümin kadınlarını cennete götürdüğünü görür gibiyim. Beş vakit namazlarını kılan, Ramazan ayında oruç tutan, Allah’ın evini ziyaret eden, malının zekatını veren, kocasına itaat eden ve Ali’yi seven her kadın, Fatıma’nın şefaati vasıtasıyla cennete girecektir. Fatıma dünya kadınlarının en üstünüdür.”
Ya Resulellah! Fatıma sadece kendi asrının mı en üstünüdür? dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: “Kendi asrının üstünü olan Meryem’dir. Kızım Fatıma, geçmiş ve gelecekteki bütün kadınların en üstünüdür...” [18]

Mübahele Olayına Katılması

Hz. Fatıma (a.s) mübahele olayında hazır bulunan beş kişiden biridir. Hicretin onuncu yılında Necran Hıristiyanlarından bir grup kimseler, tartışma ve tahkik yapma kastıyla Resulullah (s.a.a)’in huzuruna vardılar. Hz. İsa’nın yaratılış niteliği gibi çeşitli meseleler söz konusu edildi. Resulullah (s.a.a) onlara Âl-i İmran suresinin ilk ayetlerinden bir kaçını tilavet etti. Konuşma inada vardı, bu esnada şu ayet nazil oldu:
“Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki; gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.”[19]
Resulullah (s.a.a) Allah Teala’nın emri gereğince, Necran Hıristiyanlarını mübaheleye (karşılıklı beddua etmeye ) davet etti, fakat onlar bu işin yarına ertelenmesini önerdiler.
Ertesi gün Necran Hıristiyanları vaat edilen yere geldiler. Bu sırada Hz. Peygamber’in, bir genç, bir kadın ve iki çocukla birlikte vaat edilen yere doğru geldiğini gördüler... Nihayet İlahî azabın korkusundan dolayı mübaheleden vazgeçip Resulullah’ın huzuruna giderek müsalaha (sulh ve anlaşma) yapmalarını rica ettiler, bu ricaları Resulullah’ın tarafından kabul edildi...[20]
Mübahele olayı meşhur bir olaydır. Mezkur ayetler de bu olay hakkında nazil olmuştur. Resulullah (s.a.a)’in Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’den başka kimseyi mübahele için götürmediği hususunda Şia ve Ehl-i Sünnet alimleri görüş ittifakı içerisindeler. İşte bu mesele Hz. Fatıma, eşi Hz. Ali ve evlatları Hasan ve Hüseyin için büyük bir fazilettir.

İman ve İbadeti

Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyuruyordu:
“Allah-u Teala, kızım Fatıma’nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah’ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır.” [21]
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünyada annem Fatıma’dan daha abide bir kimse yoktu. Allah’a ibadet etmede o kadar ayak üstü dururdu ki, ayakları şişerdi.” [22]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
“Kızım Fatıma alemdeki kadınların en üstünüdür, bedenimin bir parçasıdır, gözümüz nurudur, kalbimin meyvesidir, bedenimdeki ruhumdur, insan şeklinde bir huridir. İbadet mihrabında ayağa kalktığında yıldızlar yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun nuru da gökteki meleklere nur saçmaktadır. Allah (c.c) meleklerine şöyle buyuruyor: “Ey meleklerim, cariyelerimin en üstünü olan cariyem Fatıma’ya bakın, (bakın görün) nasıl karşımda namaz için ayağa kalkmıştır, benim korkumdan bedeninin azaları titriyor, kalbiyle bana ibadete yönelmiştir. Ey melekler şahit olun ki ben, Fatıma’nın şiilerini cehennem ateşinden amanda kıldım.” [23]

Bağış ve Cömertliği

Cabir bin Abdullah-i Ensarî şöyle diyor:
Bir gün ikindi namazını Hz. Peygamber’le birlikte kıldık. Aniden eski bir elbise giymiş olan yaşlı ve güçsüz bir adam Resulullah (s.a.a)’in huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) ona dönüp halini sordu. Cevaben şöyle dedi: “Ya Resulellah, acım beni doyur, çıplağım bana bir elbise ver, fakirim bana bir şey bağışla.”
Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Benim şimdi sana verecek bir şeyim yoktur. Ama bir hayra kılavuzluk yapan, o işi yapan kimse gibidir. Öyle bir kimsenin evine git ki, Allah ve Resulünü sevir, Allah ve Resulü de onu sevir ve Allah’ı kendisine tercih edir. Git kızım Fatıma’nın evine, umarım sana yardımda bulunur.”
Resulullah (s.a.a) daha sonra Bilal’a şöyle buyurdu: “Ya Bilal! Kalk bu güçsüz kişiye Fatıma’nın evini göster.”
A’rabi kişi Bilal’la birlikte Hz. Fatıma’nın evine gittiler, eve vardıklarında ihtiyar adam yüksek sesle şöyle dedi: “Ey nübüvvet ailesi ve meleklerin nazil olduğu merkez, selamun aleykum” Hz. Fatıma (a.s) cevaben: “Aleyk’es selam, sen kimsin?” diye buyurdu. Fakir adam şöyle dedi: “Ben fakir birisiyim, babanın huzuruna gittim beni size gönderdi. Ey Peygamber’in kızı, açım beni doyurun, çıplağım beni örtün (bana bir giysi verin), fakirim bana bir şey bağışlayın.”
Hz. Fatıma (a.s) evinde yiyecek bir şey olmadığından, Hasan ve Hüseyin’in üzerinde yattıkları bir koyun postunu o fakir adama verdi, fakir adam şöyle dedi: “Ey Muhammed’in kızı, ben açlıktan sana şikayet ettim, sen ise bir koyun postunu bana verdin, aç olduğum halde onu ne yapacağım!”
Hz. Fatıma (a.s) bunu duyunca, amcası kızının ona hediye etmiş olduğu gerdanlığı o adama bağışlayarak şöyle buyurdu: “Al bunu sat ve kendi ihtiyacını karşıla, umulur ki Allah ondan daha hayırlısını sana verir.”
Fakir adam onu alıp Hz. Peygamber’in huzuruna gitti ve macerayı O’na anlattı. Peygamber (s.a.a) duygulanıp ağladı ve şöyle buyurdu: “Gerdanlığı sat, umulur ki Allah Teala kızımın bağışı bereketiyle sana bir genişlik verir.”
Bu gerdanlık çok bereketli oldu. Onunla bir köle özgürlüğe kavuştu, bir aç doydu, bir fakir müstağni oldu ve tekrar sahibine geri döndü.[24] Hikayesi çok uzun olduğundan dolayı biz onun özetini naklettik.

Kadir Gecesine Önem Vermesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Fatıma (a.s) kadir gecesinde ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyordu ve buyuruyordu ki: “Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.”[25]

Duanın İcsticabet Vaktini Gözetmesi

Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
“Ben, Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu duydum: “Cuma günü öyle bir saat vardır ki, kim onu gözetler de o anda Allah’tan hayır dilerse, Allah-u Teala istediği şeyi ona bağışlar... O vakit, güneşin yarısının battığı andır.”
Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle buyuruyordu: “Git tepenin üzerine çık, güneşin yarısının battığını gördüğünde dua etmem için bana haber ver.”[26]

Topraktan Olan Tesbihi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’in kızı Fatıma (a.s)’ın tesbihi, tekbirler (34) sayısınca düğümlenen bir yün ipinden ibaretti. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hamza şehit oluncaya dek bu ipi elinde döndürerek tekbir ve tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit olduktan sonra onun kabrinin toprağından bir tesbih yaptı. Artık ondan sonra tespih yapmak halk arasında yaygınlaştı.”[27]

Doğruluk ve Sadakati

Aişe diyor ki:
“Fatıma’dan -babası hariç- daha doğru konuşan ve daha sadakatli olan bir kimse görmedim.”[28]

Resulullah (s.a.a)’e Benzerliği

Aişe diyor ki:
“Vakar, hal-hareket, davranış ve oturup kalkma açısından Fatıma kadar Resulullah’a daha çok benzeyen bir kimse görmedim.”[29]

Meleklerin O’nunla Konuşması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s)’ın “Muhaddese” lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki, meleklerin gökten inip İmran kızı Meryem’i çağırdıkları gibi onu çağırarak şöyle derlerdi:
“Ey Fatıma! Allah Teala seni seçmiş, seni arındırmış ve seni bütün kadınlardan üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine ibadet ve itaat et; O’na secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et.”
O, meleklerle konuşuyor ve melekler de onunla konuşuyorlardı.”[30]

Çok Ağlayanlardan Biri Olması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Fatıma ve İmam Zeyn’ul-Abidin (aleyhim’us- selam)...
Hz. Fatıma’ya gelince; o, Resulullah (s.a.a)’in ölümünden dolayı O’na o kadar ağladı ki, Medine halkı onun ağlamasından rahatsız olarak: “Çok ağlamanla bizi rahatsız ediyorsun” demeye başladılar. Fatıma (a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada istediği kadar ağlayıp sonra evine dönüyordu.”[31]

Masumiyeti

Şia alimleri, peygamberleri ve on iki İmam’ı masum bildiği gibi Hz. Fatıma’yı da her çeşit günah ve isyandan masum bilmektedir. Bunun ispatı için bir kaç delille istidlalde bulunmuşlardır. Onlardan biri şu ayettir:
“Ancak Allah, her çeşit çirkinlik ve pisliği siz Ehl-i Beyt’ten gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” [32]
Şia ve Ehl-i Sünnet tarafından nakledilen çok sayıda hadisler, mezkur ayetin hz. Peygamber, hz. Ali, hz. Fatıma, hz. Hasan ve hz. Hüseyin hakkında nazil olduğunu ifade etmekteler.
Ömer bin Ebu Seleme şöyle diyor: Mezkur ayet, Ümmü Seleme’nin evinde nazil oldu. Sonra Peygamber (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i kendi yanına çağırarak elbisesini onların üzerine atıp şöyle buyurdu: “Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir, her çeşit pislik ve çirkinliği onlardan gider ve onları tertemiz kıl.”
Ümmü Seleme: “Ya Resulellah, ben de onlardan mıyım?” dediğinde Resulullah (s.a.a); “Sen de hayır üzeresin” buyurdular.[33]
Resulullah (s.a.a), Ehl-i Beyt’i tanıtması ve mevzuu tespit etmesi için altı ay, bir rivayete göre yedi ay, diğer bir rivayete göre de sekiz ay boyunca sabah vakitleri, sabah namazına gittiğinde Fatıma (a.s)’ın evinin önüne gelerek, her türlü su-i istifadenin ve sonradan ben de Ehl-i Beyt’tenim diye iddia edebilecek herkesin önünü alması için mezkur ayeti okuyordu.[34]

 


 --------------------------------------------------------------------------------

[1] - Kevser suresi.

[2] - Tarih-i Taberi, c. 2, s. 344.

[3] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 1, s. 174.

[4] - a.g.e. s. 60.

[5] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 93.

[6] - Bazı rivayetlerde de 34 defa “Allah-u Ekber” 33 defa “Elhamdulillah” ve 33 defa “Subhanellah”diye geçmiştir. Şehid-i Sani, “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadisini şerh ettiği makalesinde; “Bu hadis iki çeşit nakledilmiştir, biz Subhannellah’ı öne geçirmiş olan rivayeti zikrediyoruz” diyor.

[7] - Bihar’ul- Envar, c. 43, 82 ve 134.

[8] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.

[9] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.

[10] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.

[11] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.

[12] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 241.

[13] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 76.

[14] - a.g.e.

[15] - a.g.e. c. 2, s. 84. Usd’ul- Ğabe, c. 5, s. 522.

[16] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 89.

[17] - a.g.e. s. 92.

[18] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 24.

[19] - Âl-i İmran/61.

[20] - Mecma’ul- Beyan, c. 2, s. 452. el-Kamil-u Fi’t- Tarih, c. 2, s. 293.

[21] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 46.

[22] - a.g.e. s. 76.

[23] - a.g.e. s. 172.

[24] - a.g.e. s. 56.

[25] - Deaim’ul- İslam, c. 1, s. 282.

[26] - Meani’l- Ahbar, s. 399.

[27] - Vesail’uş- Şia, c. 4, s. 1033.

[28] - Menakıb, c. 3, s. 341.

[29] - Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 466, H. 3898.

[30] - İlel’uş- Şerayi, s. 216.

[31] - Hisal, s. 272, H. 15.

[32] - Ahzab/33.

[33] - Yenabi’ul- Mevedde, s. 125. Dürr’ul- Mensur, c. 5, s. 199.

[34] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 83. Dürr’ul- Mensur, c. 5, s. 199.

 

11571 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

02/02/2008 - 02:38 İmam Cafer Sadık (a.s) ve Fikrî Akımlar

n

19/04/2007 - 18:59 Hz. Muhammed (s.a.v)

n

19/04/2007 - 18:57 İmam Ali (a.s)

n

19/04/2007 - 18:55 Hz. Fatıma (a.s)

n

19/04/2007 - 18:53 İmam Hasan (a.s)

n

19/04/2007 - 18:40 İmam Huseyin (a.s)

n

19/04/2007 - 18:39 İmam Zeynel Abidin (a.s)

n

19/04/2007 - 18:32 İmam Muhammed Bakır (a.s)

n

19/04/2007 - 18:30 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

n

19/04/2007 - 18:28 İmam Musa Kazım (a.s)

n

19/04/2007 - 18:24 İmam Ali Rıza (a.s)

n

19/04/2007 - 18:01 İmam Muhammed Taki (a.s)

n

19/04/2007 - 17:59 İmam Ali Naki (a.s)

n

19/04/2007 - 17:57 İmam Hasan Askeri (a.s)

n

19/04/2007 - 17:54 İmam Mehdi (a.f)
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com