İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 
 
40. Hadis

04/02/2008
Asım şöyle diyor: "Ali b. Hüseyin (as)'a tevhid hakkında sorulunca imam şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah Teala ahir zamanda dakik nazarı olan bir topluluğun geleceğini bi­liyordu. Bu yüzden ihlas süresi ile hadid suresinin ilk ayetle­rini nazil buyurdu. 0 halde bundan gayrisini taleb eden şüp­hesiz ki helak olmuştur." (Usul-i Kafi c.l s.93 Tevhid kitabı 3. Hadis)

ŞERH

Bu hadisle ilgili birtakım açıklamaları birkaç fasıl zım­nında beyan etmeye çalışacağız.

Fasıl

 

Mübarek Tevhid Suresinin Tefsirine Kısaca

Bir İşaret

Bil ki, mübarek ihlas suresi ile hadid suresinin ilk ayetle­rini tefsir etmek bizim gibi insanların işi değildir.Hakikatte bu işe girmek vazifeden çıkmak demektir. Allah Teala'nın muhakkik alimler ve derin görüşlü şahıslar için buyurduğu şeyin tefsirine benim gibilerin varid olması insaf şeriatına sı­ğacak birşey değildir. Burhan tefsirinde yer aldığı üzere İmam Bakır (as)"Samed" kelimesinin bazı esralarını beyan ettikten sonra şöyle buyurmuşlardır: "Eğer Allah'ın bana verdiği ilmi taşıyacak kimseleri bulsaydım tevhid, İslam, iman, din ve şeriatları samed kelimesinde neşrederdim."

Büyük filozof molla Sadra Hadid suresinin ayetleri husu­sunda şöyle buyuruyor: "Bil ki, hadiste işaret edilen bu altı ayet ilahiyat ve tevhid ilminin büyük bablanndan birini içer­mektedir. Rububiyet ve semediyet babının muhkem hüküm­lerinden birini kapsamaktadır. Rabbani bir arif eğer ilmini Rasulullah'tan, hikmetini ise ehl-i beytten almışsa şüphesiz ki, bu ayetlerden her birinin tefsiri için bir cilt hatta ciltler dolusu kitap yazması gerekir." Bilcümle, yazar gibi olan kim­seler bu meydanın ehli değildir. Ama hepsini derk edemiyo­ruz diye bazısını derkten de el çekenleyiz. Dolayısıyla büyük alimlerin sözleriyle marifet ehlinin kitapları ve ehli beytin nurlu deryasından idrak edebildiklerimizi icmal ve işaret su­retiyle beyan etmeye çalışmalıyız Hidayet şüphesiz ki Allah Teala'dandır.

Bismillah'a İşaret Makamında

Bilmek gerekir ki marifet ehlinin mesleği hasebiyle her surenin başında yer alan bismillah bizzat o sureye mutealli-tir. Zira ismullah zuhuri makam hasebiyle meşiyetin tama­mıdır. Ahadî tecelli hasebiyle feyz-i akdes makamıdır. Vahi-diyet makamı hasebiyle isimleri ahadi cem' makamıdır. Aha-diyet-i cem' itibariyle .de bütün alemdir ki bu da kevni, cami ve nuzuli ve şuhudi zincirlemede vücudun mertebeleridir. Arızî (enlemesine) silsilesinde ise ayni hüviyetlerden birisi­dir. Allah kelimesinin manası isimdeki itibar hasebiyle fark­lılık arzetmektedir. Zira o bu isimlerin müsemmasıdır. Lafız­da bismillah'm mütealliki ve manada mazharı olan her sure itibariyle de bismillahın manası farklılık içerisindedir. Hatta bismillahm başlangıç noktası olan her fiil hasebiyle de bis­millahın manası farklılık arzetmektedir. Ve bu bismillah o fi­ile mütealliktir. İlahi isimlerin mazhar ve zuhurların bilen bir arif tüm fiil, amel, ayn (özdek) ve arazların (ilineklerin) mübarek ism-i azam ve mutlak meşiyet makamıyla zahir ve mütehakkık olduğunu müşahede eder. Dolayısıya bu ameli yerine getirirken kalbinde bu manayı tezekkür eder. Ve onu tabiat ve mülk mertebesine geçirerek bismillah der. Yani vü­cudu yayan rahmaniyet makamını sahibinin mutlak meşiyeti makamıyla ve vücudun kemal makamını yayan rahimiyet makamıyla veya zuhurla tecelli ve vücudu yayma makamı olan rahmaniyet makamının sahibi veya batiniyet tecellisi ile vücudun kabzedilmesi makamı olan rahimiyet makamıyla işe başlar. Böylece yiyorum, içiyorum, yazıyorum veya şöy­le böyle yapıyorum der.

O halde ilallah saliki ve Allah'ın arifi bir insan bir nazar­da bütün fiileri ve mevcudatı mutlak meşiyetin zuhuru ve ondaki fenası görür. Bu nazarında vahdet sultanı galebe ça­lar. Ve bismillahı bütün Kur'an surelerinde ve bütün fiil ve amellerde bir tek manada görür. Başka bir nazarda ise fark alemine teveccüh edince her surenin başındaki bismillah'a her amele başladığında bir mana görür ve müşahede eder.

Biz şu anda ihlas suresini icmalen tefsir makammdayız. Dolayısıyla da bu suredeki bismillah'ı "kul" (De ki) kelimesi­nin mütealliki olarak kabul edebiliriz. Bu surette tecrid ve tevhid galebesi kisvesindeki bismiUahtan maksat mutlak meşiyet makamıdır. Ama teksir ve kesretlere teveccüh ma­kamı ve kisvesinde ise maksat onun tecellileridir. Berzahi-yet-i kübra makamı olan iki makamın cem'i makamında ise meşiyet; vahdet, kesret, zuhur ve batın makamındadır. Dola­yısıyla rahmaniyet ve rahimiyet de ikinci manadadır. "Kul-huvellahu ahad" ayetinde ahadiyet-i gaybiye ve uluhiyet-i es-maiye bir araya cem' olduğundan bismillah da üçüncü ma­kam hasebiyle yani berzahiyet makamıyla kastedilmiştir. Bu yüzden ahadi gayb makamından taki ve naki olan ahadi, Ahmedî ve Muhammedi kalbe '"De ki" diye bir hitab gelir. Ve bu hitab ismullah'ın zuhuruyla berzahiyet-i kübra neşeti ha-sebiyledir. Bu da mutlak meşiyet ve ayn-i rahimiyette rah­maniyet sahibinin makamıdır.

Ayet-i kerimede geçen "huve" mutlak hüviyet makamına işarettir. Ve burada hiçbir esmaî veya sıfati bir tecelli de söz-konusu değildir. Hatta ahadiyet makamında itibar edilen zati isimler bile yoktur. Bu kalbin sahibinden gayrisi ise bu makama asla sahip olamaz. Eğer Hakk'ın nisbetlerini zahir etmeye memur olmasaydı, ezelen ve ebeden bu kelimeyi şeri-feyi diline almazdı. Ama takdiri ilahi gerektirdi ki, Rasulul-lah (sa) bu işareti izhar etsin.

Mutlak cezbede baki olmadığından ve berzahiyet maka­mına sahip olduğundan "Allah'u Ahad" diye buyurdu. Allah ism-i cami-i a'zam ve hatemin mutlak rabbidir. İsimlerin kesret berzahında vahidiyetin zuhuru, gizli gaybi tecelliyle ahadiyet makamının aynısıdır. Böyle bir salikin kalbinde ne ahadiyet vahidiyet galebe çalar ve ne de vahidiyet ahadiyete galebe çalar. İtibarlarda bilindiği gibi zati isimler mukadem-dir. Ama bu ayette Allah isminin "ahad" isminden önce zikre­dilmesi salikin kalbine tecelli makamına işarettir. Zira evli­yanın kalbine zati tecellilerde Hz. Vahidiyette olan sıfatı isimler tecelli eder.Daha sonra zatî ve ahadî isimler tecelli eder.

İsimler arasında Allah isminin zikredilmesi de ya şunu içindir ki her isimle olan tecelli Allah ismiyle olan tecellidir. Veya özellikle Hz. ilahiyette mazhar ve zahirin ittihadi ba-bındandır. Veya vahidi sülükun gayetine işarettir ki o tahak­kuk etmedikçe salik ahadi süluka başlayamaz.

Bilcümle bu beyan üzere "huve" kelimesi ariflerin ulaşa­madığı her türlü isim resim tecelli ve zuhurdan münezzeh olan bir makama işarettir. Ahad, gaybi ve batını isimlerle te­celliye işarettir. Allah ise zahiri isimlerle tecelliye işarettir. Ve bu üçüyle, Hz. rububiyetin ilk itibarlarını cemi tahakkuk etmektedir. En camisi semediyet olan diğer dört isimler ise bazı rivayetler hasebiyle selbi ve tenzihi isimlerdendir ki ce­mali ve subuti isimlerin tabeiyeti ile itibar edilmektedir. Nitekim hadislerin birinin şerhinde buna işaret edildi.

Bütün bu zikredilenler bismillahm "kul" kelimesine mü­teallik olduğu takdirde sözkonusuydu. Elbette bu bismillah bu suredeki her cüzden birine de müteallik olabilir. O halde surenin tefsiri ve bismillah bunlardan her birine göre farklı mana arzetmektedir. Tafsili uzayacağından sar-u nazar edi­yoruz. Arif şeyhimiz Şahabadî şöyle buyuruyordu: "Huva ke­limesi ihlas suresinde bu kelimeden sonra zikredilen diğer altı isim ve kemala burhan sayılmaktadır. Zira zatı mukad­des mutlak "huve"dir. Bu sırf vücuda işarettir. Allah bütün esma-î kemalatlarm sahibidir. O halde Allah (cc)dır. Çünkü basit hakikati olan sırf vücud bütün esma ve sıfatlara sahip­tir. Bû esma-î kesret zat-ı mukaddesin vahdetine zarar ver­mez. Zira o ahaddir ve sırf ve salt olan birşeyin mahiyeti yok­tur. Ve sameddir sırf ve salt olan bir varlığın noksanlığı da yoktur. Başkasından hasıl olmaz. Tekerrür de etmez. Dolayı­sıyla valid ve mevlud da değildir. O'nun bir eşi de yoktur."

Bilmek gerekir ki rivayetlerde samed kelimesi için birçok manalar zikredilmiştir ki tafsili bahsimizin dışında kalmak­tadır. Ve ayrı bir risaleyi gerektirmektedir. Bu makamda şu nükteye işaret ediyoruz ki, eğer samed, bazı itibarlar hase­biyle mahiyetin kendisine işaretse "Alahussamed" cümlesin­deki Allah'ın manası vahidiyet makamı ile isimlerin ahadi-yet-i cem'i makamının itibarlarından biridir. Eğer izafi bir sıfata işaretse, feyz-i mukaddesle tecelli hazretinde isimlerin ahadiyeti cem' makamına işarettir. Bunun manası da "Allah yerlerin ve göklerin nurudur" manasıyla da muvafıktır.

Fasıl

Hadid Suresinin İlk Altı Ayetinin Kısa Tefsiri

"Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı teşbih ederler. O güçlü­dür. Hakim'dir." (Hadid/1)

Birinci ayet tüm varlıkların teşbihine hatta bitki ve can­sız varlıkların da Allah'ı teşbih ettiğine delalet etmektedir. Bu ayeti sadece akıl sahibi varlıklara tahsis etmek, akıl er­babının aklının hicablarından ve zulmetindendir. Bu ayet farzen tevil edilse de bunun benzeri diğer ayetler tevil edile­mez. Örneğin:

"Göklerde ve yerde olanların güneş ay yıldızlar dağlar ağaçlar hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun?" (Hacc/18)

Teşbihin tekvini veya fıtri olduğunu söyleyen teviller de oldukça soğuk ve uzak tevillerdir. Bir çok rivayetler ve ayet­ler bunu reddetmektedir. Ayrıca dakik ve güçlü burhanlar ile irfani mekteble de çelişmektedir. Ne yazık ki Molla Sadra gi­bi büyük bir filozof bile mevcudattaki teşbihin nütki (konuş-sal) teşbih bilmemektdir. Dolayısıyla bütün varlıkların nutki bir hayata sahip olduğunu söyleyen marifet ehlinin görüşünü burhana muhalif saymış ve red etmiştir. Halbuki bu bizzat kendisinin buyurduğu sözlerle çelişmektedir. Bu inanç asla birtakım fesatları gerektirmemektedir. Eğer konu uzama-saydı birtakım mukaddemelerle şerh etmeye çalışırdım. Ama konu uzayacağından sadece kısaca bir işaret etmekle yetini­yorum.

Önceden de dediğimiz gibi vücudun hakikati şuur irade, ilim, kudret, hayat ve diğer hayati özelliklerin aynısıdır. Eğer bir şeyin ilmi ve hayatı yoksa vücudu da yoktur. Eğer vücudun asaletini hakikatini insan irfani bir zevkle idrak edecek olursa ilmi ve zevki hasebiyle tasdik edecektir ki bü­tün mevcudat hayat sahibidir. Onlarda ilim, irade tekellüm ve diğer hayati özellikler vardır. Ve eğer manevi riyazetlerle müşahede makamına ermiş ise o zaman da varlıkları teşbih ve takdisini ayanen müşahade eder. Şu anda tabiatın uyuş-turuculuğu göz, kulak ve diğer duyu organlarımızı uyuştur­muş ve bizlere vücudun hakikatleri ve ayni hüviyetleri mah­cub ve örtülü kılmıştır. Dolayısıyla bizimle Allah Teala ara­sında zulmani ve nurani birçok hicablar vardır. Bizimle diğer varlıkar arasında da hatta nefsimizle kendimiz arasında da birtakım hicablar vardır ki bize onların hayat ve diğer özel­likleri mahcub ve örtülü kılmıştır. Ama hicabların en zoru yersiz yere inkar hicabıdır. Ve bu insanın herşeyden alıkoy­maktadır. Bizim gibiler için en iyi şey teslim olmaktır. Ayet­leri ve evliyanın rivayetlerini tasdik etmektir. Kendi görüşle­rimiz üzere tefsir kapısını kapatmak ve zayıf aklımıza gü­venmemektir.

Bu teşbihi tekvini teşbih saysak bile şu ayete ne yapmalı­yız?

"Sonunda karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca: "Ey karıncalar yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin dedi." (Neml/18)

Hz. Süleyman'a Saba şehrinden haber getiren kuş olayına ne demeliyiz? Muhtelif bablarda Ehli Beytten menkul birçok rivayetler asla te'vil edilemez. Bütün bu rivayetlere ne deme­liyiz?

Bilcümle eşyanın ilmi-şuuri teşbihi ve hayatını, yüce fel­sefenin zaruriyatından ve şeriat erbabının kesin inançların­dan saymak gerekir. Ama her varlığın teşbih keyfiyeti ve özel zikri kendine özgüdür. Zikri camiin sahibi sadece insan­dır. Ama diğer varlıklar sadece kendi neşetleri münasebetiy­le bir zikre sahiptir. Bunun da icmali, ilmi ve irfani bir mizana sahiptir ki isimler ilmiyle ilgilidir. Ve tafsili keşf ve ayani ilimlerdir ki mükemmel velilere mahsustur.

Nitekim önceki fasılda da dediğimiz gibi her suredeki bis­millah bizzat o sureye aittir. Burada da "sebbehellah" cümle­sine mütealliktir. Ve bundan cebir ve tefviz meselesinde hakk ehlinin mesleği ortaya çıkmaktadır. Yani hem ilmi me-şiyet makamı olan ismullaha ve hem de göklerdeki yerdeki varlıklara isnad edilmiştir. Ve bu isnad şuhud erbabının keşfinini gayeti sayılan oldukça latif bir şekilde yapılmıştır. Allah'a meşiyetin isnadının takdimi ise Allah Teala'nın kay-yumiyetini ifade etmek içindir. Eğer sözün uzamasından korkmasaydım, teşbihin hakikatini, hamdi gerektirdiğini ve her teşbihle hamdin sadece Allah için vaki olduğunu bismil-laha yapılan tahmid ve teşbihin beyanı ile aziz ve hakim isimlerinin ihtisası ve bu iki ismin Allahla olan nisbeti, bis-millahta yer olan Allah ile sebbehellah ayetindeki Allah ara-sınaki farkı beyan ederdim. Gökler ve yer ile onlardaki var­lıkları (marifet ve felsefe ehlinin görüşü hasebiyle) ve bu ayetteki "huve" kelimesi ile ihlas süresindeki "huve" kelimesi arasındaki farkı irfani bir zevkle açıklardım. Ama biz bu ki­tapla tafsilata kaçmamaya söz verdik.

"Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Diriltir, öldü­rür; O, her şeye Kadir'dir." (Hadid/2)

Bu ayet-i kerime Allah'ın yer ve göklerin melekutu üze­rindeki malikiyetine işaret etmektedir. Ve bu malikiyet, sal­tanat ihatası veya kudret nüfuzu sayesinde ihya, öldürme, zuhur, rücu ve genişlik ile darlık vaki olmaktadır. Bu tüm tedbir ve tasarrufların Allah'ın tedbir ve tasarrufundaki iz­mihlali nazarıdır ki, bunu gayeti de tevhid-i fiilidir. Bu yüz­den melekuti tasarrufatm büyük mazharlarman biri olan ihya ve imateyi (öldürmeyi) kendine isnad etmiştir. Halbuki ih­ya rahmaniyetin işlerinden biridir. İmate ise malikiyetin iş­lerinden biridir. Ama her ikisini de malikiyete isnad etmiş­tir. Elbette bu büyük irfani bir nükte sebebiyle olabilir ve o da her ismin bütün isimleri ahadi ve gaybi bir surette ken­dinde toplamasıdır ve şu anda bunu beyana gücümüz yoktur. Ayetin baş ve sonu ise feyz-i mukaddesle fiili tecelli maka­mında vahdette kesret ve kesrette vahdete işaret olabilir. Ni­tekim bu ehli nezdinde oldukça açık bir şeydir. Allah'ın mali-kiyetinin keyfiyeti ve ihya ve imatesinin fiil sigasıyla beyan edilmesi teceddüd ve istimrarın ifadesidir. İhya ve imatesi­nin keyfiyeti israfilin surununu hakikati, ihya ve imate nef-hası Hz. İsrafil, Azrail ve Mikail'in işleri onların ihya ve ima­tesinin keyfiyeti oldukça uzun bir konudur. Birçok irfani ve felsefi beyanı gerektirmektedir.

"O her şeyden öncedir kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı Son'dur. Varlığı aşikardır. Gerçek hakikati in­san için gizlidir. O her şeyi bilir. (Hadid 1/3)

Hak marifetlerini bilen arif, marifet erbabı ve kalb asha­bı olanlar bilir ki salikin sulukunun nihayeti ve ariflerin emellerinin gayeti bu ayet-i kerimedir. Dostun canına andol-sun ki zatî ve esmai tevhidin hakikatini bundan daha iyi ta­bir edecek bir tabir yoktur. Bütün marifetler ashabı bu Mu­hammedi tam irfanı ve Ahmedi cam'i keşfi ve ilahi muhkem ayeti için secde ederler ve toprağa düşerler. İrfan ve aşkın hakikatma yemin olsun ki meczub arif ve mahbubun cemali­nin aşığı bu ayeti duyunca melekuti bir dalgalanma içine gi­rer ve ilahi bir genişliğe uğrar ki beyan elbisesi onu boyunu anlatmaktan aciz ve hiç bir varlık bunun dinlemeye taham­mül edemez. Allah pak ve münezzehtir. Mertebesi ne de yücedir. Kudreti ne de büyüktür. Değeri ne de azimdir. Şevketi ne kadar değerlidir. Dergahı ne de yücedir. Büyük ariflerin sözlerine itiraz edenler bir baksınlar, hangi büyük ve rabba­ni alim bu ayeti şerifeden daha fazlasını beyan edebilmiştir? Hangi ilahi mukaddes mektup marifet pazarına bundan da­ha yeni ve açık bir beyan getirmiştir. İşte bu ilahi ayet-i keri­me ve içte ariflerin irfanıyle dolu kitaplar. Mübarek hadid suresi ve özellikle de ilk ayet-i şerifesi ariflerin emellerinin ulaşamadığı birçok marifetleri kapsamaktadır. Ama ben öyle inanıyorum ki bu ayetin sahib olduğu birtakım hususiyeter de vardır ki diğer ayetler bu hususiyete sahip değildir. Allah Teala'nm evveliyeti ve ahiriyeti, zahiriyeti ve batmıyeti, be­yan edilecek ve kalemce yazabilecek bir şey değildir. O halde vazgeçelim. İdrakini muhiblerin ve evliyanın kalbine bıraka­lım.

"Gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun. O, sizinle beraberdir. Al­lah yaptıklarınızı görür." (Hadid/4)

Bu ayette yerlerin ve göklerin altı günde yaratıldığını ve arşın istivasını beyan etmektedir. Akıl erbabının aklı da bu ayet-i şerifeyi tefsir etmekte tahayyur ve şaşkınlık içerisine düşmektedir. Ve herkes ilim ve irfandaki mesleği hasebiyle bu ayeti bir şekilde tefsir etmiştir. Nitekim zahir alimleri ya­ratılışın altı günde gerçekleşmesinden maksadın zaman iti­barıyla altı güne mutabık olduğunu söylüyorlar. Ama molla Sadra bunu altı rububiyet gününe tatbik etmiştir ki maksad altı yıldır. Ademin zuhurundan Muhammedi güneşin doğu­şuna kadar olan altı bin yıl ise bu altı güne tatbik edilmiştir. Bunların icmalini usuli kafinin şerhinde, tafsilini ise tefsir kitaplarında okuyabilirsiniz. Bazı marifet ehli ise bu altı gü­nü vücud güneşinin nurunun nuzulî ve şuhudî seyrinin mer­tebeleri olduğunu söylüyorlar.

İrfani meslek hasebiyle vücudun nüzul merzebelerinin en aşağısı, vücud güneşinin tecelliler hicabıyla hicablanması-dır. Ve o "leyletulkadrin" hakikatidir. Kıyamet gününün ihti­dası ise mülkün melekuta dönüş mertebesinin ilkidir. Ki o büyük kıyametin tam zuhurudur. Göklerin ve yerlerin yara­tıldığı bu altı gün ise istiva, istila ve Allah'ın kahhariyetinin nihayetidir. Büyük alemde ise altı suudî (yüceliş) mertebele­ridir. Hakkın istiva arşı ise meşiyet ve rahmani mukaddes feyiz mertebesidir. Dolayısıyla gökler ve yer olduğu müddet­çe marifet ehli nezdinde onların yaratılışı "o hergün bir işte­dir" hakikati gereğince tamamlanmamıştır. Zira tecellide tekrar yoktur. En büyük alem olan insanda ise yedi latife ve altı mertebe rahmanın arşıdır. Ve bu da hakiki kalbin merte­besidir. Gerçi ilahi kitabın ilmi Allah Teala'nın ve hitabına mahsus kimselerin nezdindedir. Ama biz ihtimal ve münase­betler üzere konuşuyoruz.

Bu makamda başka bir ihtimal vardır. O da şudur ki, şu anda bilinen güneş sistemi dışında birçok güneş sistemleri de vardır ki bunlann sayısını hiç kimse tesbit edemez. Belki de gökten ve yerden maksat, bu güneş sistemi ile yıldızların ve onların manzumesidir Ve bunların altı günde sınırlandırıl­ması ise diğer güneş sistemleri hasebiyledir. Ve bu ihtimal diğer ihtimallerden zahire daha yakındır. Ve diğer irfani ih­timallerle de çelişmemektedir. Zira bu da Kur'an'ın batınla­rından bir batın hasebiyledir.

Ayetin sonuda ise Allah Teala'nın gayb ve şuhud ile nüzul ve suud silsilesinde vücud mertebelerinin tüm cüziyatını bildiğine işaret etmektedir. "O sizinledir" sözüyle de Allah'ın kayyumi mahiyetine ve Allah'ın cüziyata olan ilminin keyfi­yetine vücudî ihata ve kayyumi genişlik tariki ile işaret edil­miştir. Allah'ın bu kayyumiyetinin hakikatini Hak velilerden başka kimse idrak edemez.

"Göklerin ve yerin hükümranlığı Onundur. Bütün işler Allah'a döndürülür." (Hadid/5)

Bu ayet de Allah'ın malikiyetine ve tüm vücud dairesini Allah'a dönüşüne işaret etmektedir. Bunun malik ismiyle il­gili olduğuna işaret etmektedir. Nitekim hamd suresinde "O din gününün malikidir" diye buyrulmuştur. Ki bunun tefsir ve tafsilinden sarf-u nazar ediyoruz.

"Geceyi gündüze katar gündüzü geceye katar, O kalplerde olanı bilendir." (Hadid/6)

Bu ayette gece ve gündüzün farklılığını ve bu farklılıkta birçok faydaların olduğu beyan edilmiştir. Ki bunun da zikri görevimiz dışında kaldığından geçiyoruz. Hakeza bu ayet-i şerife için irfani başka bir mana da vardır, ama biz zikretmi­yoruz.

 

HATİME

Hadis-i şerifin sonuda şöyle buyrulmuştur: "Bundan baş­kasını taleb eden şüphesiz ki helak olur." Bu cümle şuna işa­ret etmektedir ki ihlas ile hadid suresinin ilk altı ayetinde beyan edilen marifetler en yüce marifetlerdir. Ve beşerin ula­şabildiği en yüce ilimlerdendir. Bunda daha yüce ilmin olabi­leceğini sananlar hata etmektedir. Ve bu ayetler insana en yüce ilimleri öğretmektedir Bu marifetlerden geri kalan kim­se de helak olur ve rububiyet makamından bilgisiz kalır.

Elbette bu hadis-i şerif insanları ayetlerinde tefekkür ve derinleşmeye çağırmaktadır. Ama her ilmin bir ehli vardır ve her meydanın bir koşucusu vardır. İhlas suresi ile imam­ların münacaatları hutbeleri ve rivayetlerindeki bir sürü marifetleri insan kendi fikri ve örfî zuhuru ile asla anlaya­maz. Ama şeytan insanları marifetlerden alıkoymak için ve hikmet ve marifetlerden mahrum bırakmak için kendisine bunu boş bir hayal olarak gösterir. Ve böylece insanı hayret ve delalet vadisine sürükler. Allah'a andolsun ki bu sözler­den maksadım bir felsefe veya irfan pazarını yaymak değil­dir. Maksadım şudur ki, imanlı kardeşlerim hususen ilim eh­li olanlar Ehli Beytin marifetlerine ve Kur'an'ın öğretilerine teveccüh etsinler, bunları unutmasınlar. Resullerin bi'setini ve kitapların inzalinin başlıca sebebi de marifetullah maksa­dı içindir ki insanın tüm dünyevi ve uhrevi saadetleri bunun­la gerçekleşir. Ama ne yazık k, insan bu alemde ve bu hicab-larda kaldığı müddetçe saadet yolunu tesbit edemez. Evliya, enbiya ve alimlerde her ne kadar nasihat etseler ve davet et­seler uykudan uyanmamakta, gaflet pamuğunu kulağından çıkarmamaktadır. Gaflet uykusundan uyandığı zamanda ar­tık saadet tahsilinin sermayesini kaybetmiş ve hüsran ve pişmanlık içerisinde kalmış olacaktır.

 

Dua ve Hitam

İlahi.. Evliyanın kalbini muhabbet nuruyla nurlandırdm, cemal aşıklarının dilini bizden ve benden gizledin. Bencil ve alçak kulların elini azamet ve kibriya eteğinden mahrum et­tin. bizleri dünyanın aldatması ve gafletinden uyandır. Tabii-atm ağır uykusundan ayılt. Kalın hicabları ve bencilliğin perdelerini bir tek işaretinle yırt. Bizleri ihlaslı kullarının, mukaddes dergahındayer ver. Bu kötü ahlak ve sapıklıkları bizden uzaklaştır. Hareket, sekenat, amel, evvel, ahir, zahir ve batınımızı ihlaslı kıl

İlahi.. Senin nimetlerin ibtidaidir. Allah'ın ihsanında ka­biliyet şartı yoktur. Nimetlerin sonsuzdur. İnayet ve rahmet kapın açıktır. Sonsuz nimetler sofran açık. Allah'ım... Bu he­yecanlı kalbime, bu dağınık halime, yaralı kalbime, çökmüş gözlerime, ızdırap içinde kıvranan batınıma ve pare pare ol­muş şu göğsüme merhamet buyur. Allah'ım.. Sonumuzu ih-lasla ve evliyalarına olan muhabbetle sona erdir. Allah'ım, vücud defterimizi gayb ve şuhud defterimizi Muhammed ve Ehl-i Beytinin sevgi ve muhabbetiyle kapat. Evvelde ve son­da zahirde de batında da hamd Allah'a mahsustur.

Bu kitab hicri-kameri 1358 yılının Muharrem ayının dör­dünde Cuma günü ikindi vaktinde bu fakir ve fani yazarın kalemiyle sona ermiştir. Tevekkül başta da sonda da Allahu Teala'yadır.

 

 

Hazırlayan: ruhullah.com

 

11552 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

05/02/2008 - 15:39 Nefs'le Cihad

n

05/02/2008 - 15:29 Riya

n

05/02/2008 - 15:20 Ucb

n

05/02/2008 - 15:10 Kibir

n

05/02/2008 - 15:03 Hased

n

05/02/2008 - 14:57 Dünya Sevgisi

n

05/02/2008 - 14:51 Gazab

n

05/02/2008 - 14:46 Asabiyet

n

05/02/2008 - 14:41 Münafıklık

n

05/02/2008 - 14:34 Nefsin Amel ve Hevası

n

05/02/2008 - 14:30 Fıtrat

n

05/02/2008 - 14:21 Düşünmek

n

05/02/2008 - 14:18 Tevekkül

n

05/02/2008 - 14:12 Havf ve Reca

n

05/02/2008 - 14:03 Müminlerin İmtihan Edilip Denenmesi

n

05/02/2008 - 13:54 Sabır

n

05/02/2008 - 13:49 Tevbe

n

05/02/2008 - 13:45 Allah'ı Zikretmek

n

05/02/2008 - 13:32 Gıybet

n

05/02/2008 - 13:23 İhlas

n

04/02/2008 - 15:10 Şükür

n

04/02/2008 - 15:08 Ölümden Hoşlanmamak

n

04/02/2008 - 15:05 İlim Talihleri

n

04/02/2008 - 15:03 İlmin Kısımları

n

04/02/2008 - 15:00 Şek ve Vesvese

n

04/02/2008 - 14:56 İlmin Fazileti

n

04/02/2008 - 14:48 İbadet ve Kalp Huzuru

n

04/02/2008 - 14:14 Kalbin Çeşitleri

n

04/02/2008 - 14:37 Likaullah (Allah ile Görüşme)

n

04/02/2008 - 14:24 Resulullah (s.a.v)'in Emirül Müminin Hz. Ali (a.s)'a Vasiyeti

n

04/02/2008 - 14:16 Allah, Resul'ü ve İmamların Hakikati Bilinemez

n

04/02/2008 - 14:12 Yakin

n

04/02/2008 - 14:05 Velayet ve Ameller

n

04/02/2008 - 14:00 Müminlerin Allah İndindeki Makamı

n

04/02/2008 - 13:56 Hakkın İsimlerinin Marifeti İle Cebir ve Tefviz Meselesi

n

04/02/2008 - 13:49 Hakkın Sıfatları

n

04/02/2008 - 13:46 Allah'ı, Resul'ü ve Ululemri Tanıma

n

04/02/2008 - 13:42 Adem'in Allah'ın Suretinde Yaratılışı

n

04/02/2008 - 13:32 Hayır ve Şer

n

04/02/2008 - 13:21 İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com