İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
Gazab
 
 
7. Hadis

05/02/2008

"Ferhad oğlu Davud dnaklettiği üzere "Hz. Sadık (as) de­di ki: "Öfke, bütün serlerin anahtarıdır." (*)

(1) Kafî, C. 2., Kitabu51-İman ve41-Küfr, Babu'l-Gazab, h. 3.

ŞERH

îbn Miskeveyh adıyla tanınan büyük düşünür Ahmed b. Muhammed, Taharet el-A'raq adlı o güzel ve eşi az bulunur nefis kitabında birşeyler buyurmaktadır ki, mazmunu şudur:

İbn Miskeveyh'in Gazab ile İlgili Tanımı

Gazab: İntikam arzusuyla meydana gelen bir coşku ve nefsanî bir harekettir. Bu hareket kızıştığında öfke ateşini tutuşturup palazlandırır ve ortaya çıkan kara duman aklı acizleştirip görevini tam ifa edemeyecek hale getirir. Bu du­ruma mübtela olmuş insanın durumu, filozofların da ifade ettikleri gibi, içinde ateş yanan dumanla dolu bir mağara gibidir ki, bu insan, içinde yanan ateşin şiddetinden ne yapa­cağını bilemeyecek bir hale gelir. Tedavi edilmesi gittikçe güçleşir, ateşin söndürülmesi gitgide zorlaşır ve sonunda öy­le birhal alır ki, söndürmek maksadıyla üstüne atılıp dökü­len her şey onu söndürecek yerde daha da alevlenmesine ne­den olur. Bu sebeple de insan o durumda olgunluk ve hidayet karşısında körleşip sağırlaşır ve onu kurtaracak bütün çare­ler etkisini yitirir."

(İbn Miskeveyh) daha sonra da şöyle buyurmaktadır: "Hipokrat diyor ki: Ben fırtına ve dalgaların pençesinde savrulup duran bir gemiden, öfkesi kabarmış kişiye oranla daha umutluyum. Çünkü o durumdaki gemiyi usta denizci­ler kurtarabilirler. Oysa öfke ateşine yakalanmış bir nefsin kurtuluş umudu kalmamıştır. Hangi çareye başvurup hangi vaaz ve nasihatta bulunsan hiçbir fayda sağlamaz ve öfkenin daha da kızışmasına yol açar.

1. bölüm

Gazab Kuvvesinin Faydalarına Dair

Bil ki gazab kendisi aracılığıyla dünya ve ahiretin kazanı­labileceği, onun sayesinde şahıs, tür ve aile düzeninin koru­nabileceği ve faziletli bir medeniyet ve genel bir nizamın ku­rulabileceği büyük bir ilahî nimettir.

Eğer bu şerefli kuvve hayvanlarda bulunmasaydı, doğal güçlüklere karşı koyamazlardı ve yok olup giderlerdi. Ve eğer insanda bulunmasaydı, yukarıdaki duruma ilaveten, pek çok kemal ve ilerlemelerden de mahrum kalır ve pek çok fesatlarla da yüzyüze gelirdi, korku, zaaf, gevşeklik, tembel­lik, tamah, sabırsızlık ve gereken yerde sebatsızlık, rahatlık arzusu, boyunduruğu benimseyiş ve kendisine veya ailesine yönelik bir tehlikeyi savmak maksadıyla rezil kişilere boyun eğiş, utanmazlık ve gayretsizlik gibi.

Allah Teala mü'mini vasfederken şöyle buyurmaktadır: "Kâfirlere karşı şiddetli kendi aralarında ise merhametli dirler." (*)

(*) Fetih Suresi, 29.

 

İyiliği emredip kötülükten sakındırma, dinî ve aklî emir ve yasakların uygulanması şerefli gazab kuvvesi olmadan gerçekleştirilemez. Şu halde gazab kuvvesinin öldürülmesi veya söndürülmesinin nefsin kemal ve miracı olduğunu sa­nanlar büyük bir yanılgı içindedirler ve kemalin sınırı ile itidal makamından habersizdirler.

 

Bu biçareler bilmiyorlar ki, Allah Tebarek ve Teala bü­tün hayvanlardaki bu değerli kuvveyi boş yere yaratmamış ve onu ademoğulları arasında mülkî ve melekutî yaşantının sermayesi ve hayır ve bereketlerin kaynağı kılmıştır. Din düşmanlarıyla cihad, insanlık ailesinin korunması, can, mal, namus ve sair ilahî özelliklerin muhafazası ve insanın baş düşmanı olan nefsle cihad bu şerefli kuvve olmadan mümkün olmaz. Tecavüz ve eziyetlerin savulması ve toplum ile fertlerden zararlı ve tehlikeli durumların bertaraf edil­mesi ancak bu kuvvenin bayrağı altında gerçekleştirilebilir.

Bu nedenledir ki filozoflar onun sönmesi ve etkisini yitir­mesini önlemek maksadıyla tedavi yolları geliştirmişler ve onu uyandırıp harekete geçirmek için ilmî ve amelî ilaçlar önermişlerdir ki, savaş meydanlarına gitmek ve gerektiğin­de Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmek bunlardan birkaçı­dır. Hatta bazı felsefecilerin (bile bile) korkutucu yerlere gittikleri, canlarını büyük tehlikelere attıkları, fırtınalı havada gemiye binip denize açıldıkları ve bu yolla nefislerinin korkudan kurtulmasını ve gevşeklikten sıyrılmasını sağla­maya çalıştıkları bile nakledilmektedir.

Her halükarda hayvan ve insanın batınında bu gazab kuvvesi mevcuttur ama bazılarında üstüne kül örtülmüş ateş gibi sönük durumdadır. İnsan kendinde sönüklük, gev­şeklik ve gayretsizlik hissetti mi bunu zıtlarıyla tedavi et­meli ve bu durumdan kurtulup nefsini itidale itmelidir ki bu, yiğitliktir ve yiğitlik faziletli kuvvelerden ve güzel sıfat­lardan biridir. Ve bundan sonra ona işaret edilecektir.

2. bölüm

Öfkede Aşırıya Gitmenin Kötülüğüne Dair

İtidal noksanlığı ve tefrit halinin rezil sıfatlar olduğu ve pek çok fesada yol açtığı gibi, aynı şekilde itidali aşma ve if­rat hali de ahlakî rezilliklerdendir ve büyük fesada yol aç­maktadır. Bu fesadı anlatmaya Kafi 'nin şu hadis-i şerifi ye­ter: Hz. Sadık'ın (as) kşöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Ra-sulullah (sav) buyurdu ki: "Sirkenin balı bozması gibi, öfke de imanı bozar." (*)

(*) Kafi, C. 2., Kibatu'1-İman ve41-Küfr, Babu'l-Ğazab, 1. hadis. 186

Bazen insanın şiddetli öfkesi onu Allah'ın dininden çıka­rır, iman nurunu söndürür, öfkenin zulmet ve ateşi hak iti­kadı yakar ve insanı derin bir küfre sürükleyip onu ebedî helake ulaştırır, insan öyle bir noktada gafletten uyanır ki artık pişmanlık hiçbir yarar sağlamaz. Böyle bir öfke ateşi­nin tutuşturduğu kalb, Hz. Bakır el-Ulûm'un (as) da buyur­duğu gibi, şeytanın boy hedefi haline gelir: "Muhakkak ki şu öfke, şeytanın edamoğlunun kalbine attığı bir ateştir." (*)

Ve o alemdeki sureti, ilahî öfke ateşinin sureti şeklinde ola­caktır. Nitekim Hz. Bakır el-Ulûm (as) Kafi'de yer alan bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Tevrat'ta Allah Teala'nın Mu­sa'yı uyarıp ona şöyle buyurduğu yer almıştır: 'Ey Musa! Senin emrine verdiğim kişilere öfkelenmekten sakın ki ben de öfkemi senden uzak tutayım." (**)

 

Ve bil ki hiçbir ateş. ilahî öfke ateşinden daha yakıcı de­ğildir. Nitekim rivayet edilmiştir ki, havarileri Hz. İsa b. Meryem'e (aleyhima's-selam) sordular: "En kötü ve şiddetli şey nedir?" Buyurdu: "En kötü ve şiddetli şey, Allah'ın öfke-sidir". Dediler: "Ne ile koruyalım kendimizi ondan?" Dedi ki: "Öfkelenmemekle" (***)

(*) Kafi, C. 2., Kibatu'1-îman ve4I-Küfr, Babu'l-Ğazab, 12. hadis.

(**) Kafî, C. 2., Kibatu'1-İman ve41-Küfr, Babu'l-Ğazab, 7. hadis.

(***) Vesailu'ş-Şia, C. 11, Ebvabu Cihad en-Nefs, s. 280.

Şu halde anlaşıldı ki Allah'ın öfkesi her şeyden daha teh­likeli ve daha şiddetlidir, onun öfke ateşi (bütün ateşlerden) daha yakıcıdır ve bu alemdeki öfkenin sureti o alemdeAl-lah'ın öfke ateşinin suretidir, ve nasıl ki öfke kalpten kay­naklanmaktadır, öfke ve sair kalbî rezaletlerin şimşeklerini üstüne çektiği ilahî öfke ateşi de belki kalbin batınından kaynaklanıp zahirî idrak kaynaklarından o ateşin şiddetli alevleri fışkırır. Ve belki de bu (göz, kulak, dil vb) kuvveler cehenneme açılan birer kapı olur ve amellerin cehennem ateşi ile eserlerin cismanî cehennemi önce insanın bedenini kuşatır ve oradan batınına geçer.

Şu halde insan, biri kalbin batınından palazlanan ve oradan yükselip bedeni tutuşturan ve öbürü amellerin iğ­rençliğinin sureti ve fiillerin somutlaşmış hali olan zahirden başlayıp batını etkisi altına alan iki cehennemin baskı ve azabına maruzdur. Ve bunun nasıl bir baskı ve azab olduğu­nu Allah Tebarek ve Teala bilir. Sen cehennemin kuşatma biçimini, bildiğin kuşatma gibi mi sanıyorsun? Oysa bura­daki kuşatma sadece zahire yöneliktir. Oradaki kuşatma ise hem zahiri, hem batını, hem de sathı ve hem de derunu içi­ne almaktadır. Ve eğer, Allah göstermesin öfke insanın çok etkin kuvvelerinden biri haline gelirse, musibet şiddetlenir, berzah ve kıyametteki sureti yırtıcı hayvana döner. Öyle bir yırtıcı hayvan ki, bu dünyada eşi benzeri yoktur. Çünkü bu durumdaki bir insanın canavarlığını hiç bir hayvanla kıyas­lamak mümkün değildir.

Nasıl ki kemalde hiçbir varlık insamn dengi olamıyorsa noksanlık ve kötü sıfatlara sahip olmada da hiçbir varlık onunla boy ölçüşemez. "İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapkın..." (*) ayeti onu nitelemektedir. "Şimdi o (kalbleriniz) taş gibi, hatta daha da katı.." (**) ayeti de in­sanların katı kalplerini nitelemek için nazil olmuştur.

(*)A'raf Suresi, 179.

(**) Bakara Suresi, 74.

 

Bu duydukların öfke ateşinin fesadından sadece küçük bir bölümdür ki, bu eğer ondan başka fesatlar ortaya çık­mazsa böyledir. Zulmanî-derunî ateş ise batında tütüp pa­lazlanarak iman nurunu boğar, dumanı nuru söndürür. Ve insanın, öfke ateşi palazlandığında sair günahlar ve helak durumlarından uzak durması ise pek uzak bir ihtimaldir.

Bir dakikalık öfke ateşi yüzünden insanın yokluk ve he­lak uçurumuna yuvarlanması, peygamberlere ve mukadde­sata (neûzu billah) hakaret etmesi, suçsuz bir nefsi öldürüp haramları çiğnemesi ve dünya ile ahiretini yokluk rüzga­rına savurması bile mümkündür. Nitekim "Kafi'de yer alan bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

Hz. Sadık (as) buyurdu ki: "Babam şöyle buyurdu: "Han­gi şey öfkeden daha şiddetlidir! Kişi öfkelenince ve bu öfkey­le Allah'ın haram kıldığı bir nefsi öldürür ve namuslu bir kadına iftira eder." (*)

 

(*) Kaft, C. 2., Kibatu'1-İman ve41-Küfr, Babu'l-Ğazab, 4. hadis.

 

Büyük fitneler ve feci işlerin çoğu, öfke ve onun alevlen­mesi neticesinde meydana gelmişlerdir. Nefsi salim olan in­sanın, kendi öfkeli halinden çok korkması gerekmektedir. Öfke ateşine yakalanmış kişinin ise sakinleştiğinde duru­munu tedavi etmeye yönelmesi ve öfkesi şiddetlendiğinde meydana gelen fesatları ve bu fesatların etkilerini düşünüp kendini bu ateşten kurtarmaya çalışması lazımdır.

Allah Teala'nm nizamı alemin korunması, kişi ile türü­nün bekası, aile nizamının tertib edilmesi, insanoğulunun varlığını sürdürmesi ve hukukun muhafazası için lütfettiği ve kendisi sayesinde zahir ve batın, gayb ve şuhûd aleminin ıslah edilmesi gereken bu öfke kuvvesinin insan tarafından Hak Teala'nm arzu ve maksadının hilafına kullanılmasının ne büyük bir ihanet olduğu ve bunun ne kötü sonuçlara yol açacağını düşünmelidir. Ne kadar zalim ve cahildir ki in­san, Hak Teala'nm emanetini reddetmemiş ve tutup bu emaneti düşmanlık yolunda ve onun öfkesini üzerine çek­mekte kullanmaya kalkışmıştır. Ve böyle birinin ilahî öfke­den masun kalmayacağı da gayet açıktır. Şu halde öfkeden kaynaklanan ahlak ve amelleri ve her biri insanı ilelebed yakabilecek etkilerini bir an önce düşünmeli ve dünyada sı­kıntı ve belaya mübtela olmamaya ve ahirette azabla yüzyüze kalmamaya bakmalıdır.

Allah'ın kullarına kin gütmek gibi, bu öfke huyundan kaynaklanan şeyler ve bunu kimi zaman enbiya ve evliya ve hatta bazen zat-ı mukaddes ve Vacibu'l-Vücud ve Velini-met'e (Allah'a) yönelik kine dönüşmesinin ne büyük fesat ve iğrençlik olduğu gayet açıktır.

Allah Teala'ya sığınırım asi nefsin =şerrinden ki eğer gemleri bir an bile gevşetilse insanı zillet çukuruna sürük­ler ve ebedî helake mahkum eder. Ve kıskançlığın şerrinden ki iğrençliği beşinci hadisin yorumunda dinledin ve benzeri diğer fesatlardan...

Öfkenin amelî fesatları da pek çoktur, kişi o durumda in­kara sürüklenebilir, (neûzu billah) enbiya ve evliyaya haka­ret edebilir, ilahî haramları çiğneyip saygıdeğer namusları ayaklar altına alabilir, suçsuz birini öldürebilir, namuslu kadınlara iftira edebilir, aile düzenini bozabilir ve sırları açığa vurup bu imanı yakıp insanın evini viran eden ateş yüzünden bunlara benzer daha birçok fesada sürüklenebilir. Şu halde bu huyun bütün nefsanî hastalıkların anası ve bü­tün serlerin anahtarı olduğu söylenebilir.

Bunun karşısında ise, öfkenin dizginlenmesine öfke ate­şinin söndürülmesi yer alır ki bu da güzelliklerin sebebi ve kerametlerin kaynağıdır. Nitekim Kafî'de şöyte bir hadis-i şerif vardır: Hz. Sadık (as) buyurdu ki: "Babamın şöyle bu­yurduğunu işittim: "Bir bedevi Rasulullah'm (sav) huzuru­na geldi ve dedi ki: "Ben çölde ikamet ediyorum. Bana kela­mın genel hatlarını öğret. (Yani sözü az, anlamı çok şeyleri). Bunun üzerine Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Sana, öfkelen­memeni emrediyorum." Bedevi, soruşunu üç kere daha tek­rar etti (ve her defasında aynı cevafeı alıaca) nefsine dönüp dedi ki: "Bundan sonra hiçbir şey sormayacağım. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve alihi) bana hayırlı olandan başka bir-şey emretmedi." Hz. Sadık (as) buyuruyor ki: "Babam şöyle buyurdu: "Hangi şey öfkeden daha şiddetlidir, insan öfkele­nince Allah'ın haram kıldığı bir nefsi öldürür ve namuslu bir kadına iftira eder. " (*)

(*) Kafi, C. 2., Kdtabu'1-îman ve'1-Küfr, babu'l-Ğazâb, 4. hadis.

Akıllı insan, nefs sükûneti ve öfkenin sönük olduğu bir zamanda öfkenin fesatlarını ve ondan kaçınmanın yararla­rını düşündükten sonra bu yakıta ateşi kalbinde «e pahası­na olursa olsun yatıştırmaya ve gönlünü onun müüm ve sı­kıntısından kurtarmaya ahdetmelidir.

Ve bu, küçük km girişim, nefsin arzulananı hilafına dav­ranmak ve sonucm kontrol altında tutup nefsine nasihat et­mekle gayet mümkün birşeydir.

Aynı şekilde, bütün fasit ahlak ve çirkin melekelerin nefs sahasından kovulması ve bütün güzelliklerin ve güzel melekelerin kalbe yerleştirilmesi ve rahim »bunlarla donatıl­ması da mümkündür.

3. bölüm

Alevlenmiş Durumdaki Öfkenin Tedüsine Dair

Alevlenmiş durumdaki öfkenin tedavisi için de ilmî ve amelî ilaçlar vardır.

İlmî ilaç: Belirtilen hususları düşünmektir ki, bu da ameli tedavi, yollarından biridir.

Amelî ilaç: Bunun en önemlisi, öfkeyi daha başlangıç noktasındayken terketmekfcir. Çünkü bu kuvve ateş gibi ya­vaş yavaş tutuşur ve ağır ağır alevlenip yakıcı bir hal alır, gemi insanın elinden kapıp; alır, akıl ve iman nurunu ve hidayet nurunu söndürür, insanı biçare ve zelil kılar.

Daha alevlenmemişken, insan dikkatli davranmalı, bir-şeylerle oyalanmalı veya öfkelenmesine yol açan sebeplerin bulunduğu yerden ayrılmalı yahut halini değiştirmeli, otu-ruyorsa kalkmalı, ayaktaysa oturmalı veya Allah'ın zikriyle meşgul olmaldır. Bazıları öfke anında Allah'ı zikretmeyi farz saymaktadırlar. İnsan ya da başka işlerle meşgul olma­lıdır.

Her halükarda başlangıcında ondan korunmak çok ko­laydır ve bunun iki neticesi vardır:

Birincisi nefsi sakinleştirip öfke ateşini dindirmesi, ikin­cisi de nefsin esaslı tedavisine sebep olması. Eğer insan bir­kaç sefer nefsine böyle davranırsa durumu tamamen değişir ve itidale yönelir ki Kafi'nin bazı hadis-i şeriflerinde bu an­lama işaret edilmiştir:

Hz. Bakır el-Ulûm (as) buyurdu ki: "Muhakkakk ki şu öfke şeytanın ademoğlunun kalbine ilka ettiği bir ateştir. Eğer sizden biri öfkelenecek olursa gözleri kızarır, boyun damarları kabanr ve ona şeytan dahil olur. Kendini bu du­rumda hissedeniniz hemen yere otursun, çünkü o durumda şeytanm ilka ettiği pislikten kurtulur." (*)

(*) Kafi, C. 2., Kitabu'1-İman ve'1-Küfr, babu'l-Ğazab,12. hadis.

 

Ravi diyor ki: "Hz. Bakır'ın (as) huzurunda öfkeden söz açıldı, buyurdu ki: "Muhakkak ki öfkelenen kişi ateşe gir­medikçe yatışmaz. (Yani öfkesini onu cehennem ateşine sü-rüklemedikçe yatışmaz.) O halde kim bir topluma öfkelenir­se ayaktaysa hemen otursun ki bu ondan şeytanın vesvese­sini giderir. Ve kim bir yakınına öfkelenirse, yanma gidip ona dokunsun, çünkü merhamet kendi benzerine dokunduğunda sakinleşir."

Öfkenin yatıştırılması maksadıyla bu hadisten amelîbir ilaç olarak istifade edilmelidir. Bu, oturmak ve durumunu değiştirmektir. Ayrıca başka bir hadiste de oturuyorken öf­kelenecek olursa, insanın kalkması tavsiye edilmiştir. .

 

Bir özel ilaç da vardır ki kişi bir yakınına öfkelendiğinde gidip ona dokunursa öfkesi yatışır.

Bunlar, öfkeli şahsın kendini tedavi etme yolları... Ama eğer başka biri öfkelenen kişiyi tedavi etmek isterse, öfke­nin başlangıcında, belirtilen ilmî ve amelî yöntemlerden bi­risiyle bunu gerçekleştirebilir. Ama eğer öfke şiddetlenip alevlenmişse, nasihat tamamen ters bir etki yapar. Bu du­rumun tedavisi çok zordur.Meğer ki kendisinden çekineceği biri tarafından korkutulsun. Çünkü öfke, kişinin kendini karşısında güçlü ve galib hissettiği veya en azından kendi dengi olan kişilere karşı alevlenir. Oysa nefsin kendini kar­şımda mağlub hissettiği kişilere karşı öfke kendini açığa vurmaz, kalpte mahsur kalır ve orda hüzünlenmeye yol açar.

Demek ki, öfkenin feveran ve şiddet hali, çok tehlikeli bir durumdur. "Neûzu billah minh." (Ondan Allah'a sığmı-rırz.)

4. bölüm

Öfkenin Sebeplerini Yok Etme yoluyla Tedavi edilmesine Dair

Öfkenin en esaslı tedavisi, onu alevlendiren sebepleri yok etmektir ki bunlar pek çoktur. Biz bu sayfaların gerek­tirdiği kadarını zikretmekle yetineceğiz.

Bunlardan biri, nefs sevgisidir ki bundan da, mal, ma­kam, şeref ve egemen olma sevgisi doğar ve bütün bunlar öfke ateşini kızıştıran şeylerdir. Çünkü bu sevgilere sahip insan bunlara çok önem verir ve kalbindeki mevkileri ol­dukça büyüktür. Bu nedenle de bunlara yönelik herhangi bir müdahale ve saldın onu öfkelendirip harekete geçirir, nefsine hakim olamayacak bir hale getirir ve nefs sevgisin­den kaynaklanan tamah, hırs ve sair fesatlar gemlerini onun elinden kurtararak nefsin işlerini akıl ve şeriat cadde­sinden çıkarırlar. Ama eğer insanın bu sevgisi şiddetli değil­se, bu hususlara fazla önem vermez, makam, şeref ve sair hususları sevmekten uzak kalması nefsinin adaletten uzak­laşmamasına yol açar. İnsan hiç zahmet ve sıkıntı çekme­den soğukkanlılığını muhafaza eder, sabır bağları gevşemez ve gereksiz yere öfkeye kapılmaz. Ve eğer dünya sevgisi gönlünden uzaklaşır ve bu fesat kaynağı etkisiz hale gelirse bütün fesatlar kalpten göç eder ve bütün ahlakî güzellikler kalbe yerleşir.

Öfkeyi kızıştıran bir diğer sebep de insanın, en büyük kabahat noksanlık ve rezillik olan öfke ve ondan kaynakla­nan fesatları cehalet ve anlayışsızlığından ötürü birer ke­mal ve güzellik sanmasıdır. Nitekim bazı cahiller bunları mertlik,yiğitlik ve kahramanlık saymakta ve bunlarla övü­nüp "şöyle ettik, şöyle yaptık" diye böbürlenmekte ve müminlerin en büyük ve en güzel sıfatlarından biri olan kahramanlığı bu helaka sürükleyici rezalete benzetmekte­dirler.

Oysa bilinmelidir ki kahramanlık bunlardan çok başka bir şeydir ve gerekleri, sebepleri, etki ve özellikleri bu rezil­likten tamamen farklıdır.

Kahramanlığın kaynağı, nefs kuvvet ve itmi'nanı, itidal, iman, dünya süsüne ve onun aşağılık ve yüce yanlarına çok az bulaşmış olmaktır. Oysa öfke, nefs zayıflık ve zilleti, iman gevşekliği, itidalsizlik, dünya sevgisi, dünyaya önem verme ve insanî lezzetlerin elden gitmesinden kaynaklan­maktadır. Bu nedenle de bu rezalet (yani öfke) kadınlarda erkeklerden, hastalarda sağlamlardan, çocuklarda büyük­lerden ve yaşlılarda gençlerden daha fazladır. Oysa kahra­manlık bunun tamamen tersinedir. Ahlakî rezilliklere sahip olanlar daha çabuk öfkelenirken, üstünlük taslayanlann da çok daha çabuk öfkelendiklerini görmekteyiz.

Bunlar kahramanlık ve öfkenin kaynakları.. Ayrıca, meydana getirdikleri eserler bakımından da birbirlerinden farklıdırlar.

 

Şiddetli öfke feveranına kapılmış öfkeli şahıs, deliler gibi akılsızca davranır, hayvanlar gibi sonucunu göz önünde bu-lundurmaksızın vahşice saldırır, iğrenç ve pis amel ve tavır­lar gösterir, diline, eline, ayaklarına ve sair azalarına ha­kim olamaz. Gözleri, dudakları ve ağzı öylesine kötü bir hal alır ki, eğer o haldeyken eline bir ayna tutuşturulsa kendi durumundan hayrete düşüp utanç duyar.

Bu rezil huyun sahipleri, bilinçsiz hayvanlara ve hatta cansızlara bile öfkelenirler. Hava, zemin, kar, rüzgar, yağ­mur ve sair tabiat olaylarına bile, kendilerinin arzularına aykırı bir şekilde gerçekleştiklerinde küfrederler. Kimi za­man kalem, kitab kase ve testiye öfkelenip kırar parçalar­lar. Oysa kahramanın tutumu bunun tamamen tersinedir. İşleri akla, belirli bir düzene ve nefs itmi'nanına göredir. Yerinde öfkelenir ve yerinde yumuşak davranır. Herşeye öf­kelenmez. Öfkelenmesi halinde de ölçülü öfkelenir ve intikamını makul biçimde alır. Kimden intikam alacağını, ne oranda ve nasıl intikam alacağını, ve kime yumuşak davra­nıp göz yumacağım bilir. Öfke anında aklının yularları ken­disinin elindedir, bu nedenle de kötü söz sarfetmez ve kötü amellere yeltenmez. Bütün işleri akıl, şeriat, adalet ve insaf ölçüleri dahilindedir. İşin nihayetinde pişmanlık duymaya­cağı bir şekilde hareket eder.

Şu halde bilinçli insan, enbiyanın, evliyanın ve mü'min-lerin vasıflarından ve nefsin kemallerinden biri olan huy (kahramanlık) ile şeytanın, vesvas-ı hannâs'ın nefsanî rezil­liğin ve kalbî noksanlığın eseri olan diğerini (öfkeyi) birbiri­ne karıştırmamak ve yanılgıya sürüklenmemelidir. Ama ce­halet ve bilinçsizlik örtüsü ve dünya ile nefs sevgisi hicabı, insanın gözünü kulağını örtüp kapatır ve onu biçarelik ve helake sürükler.

Öfkenin bunlardan başka sebepleri de zikredilmiştir. Kendini beğenmişlik, böbürlenme, büyüklük taslama, iki­yüzlülük, laabalilik ve benzerleri.. Ki bunlardan söz etmek sözün uzamasına ve bıkkınlığa yol açacaktır. Ve belki de bunların bir kısmı veya tamamı yukarıda zikredilen sebep­lerle ilintilidir ve dolaylı olarak o sebeplere rücû etmekte­dirler. "Övgü Allah'a özgüdür."

 

 

11554 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

05/02/2008 - 15:39 Nefs'le Cihad

n

05/02/2008 - 15:29 Riya

n

05/02/2008 - 15:20 Ucb

n

05/02/2008 - 15:10 Kibir

n

05/02/2008 - 15:03 Hased

n

05/02/2008 - 14:57 Dünya Sevgisi

n

05/02/2008 - 14:51 Gazab

n

05/02/2008 - 14:46 Asabiyet

n

05/02/2008 - 14:41 Münafıklık

n

05/02/2008 - 14:34 Nefsin Amel ve Hevası

n

05/02/2008 - 14:30 Fıtrat

n

05/02/2008 - 14:21 Düşünmek

n

05/02/2008 - 14:18 Tevekkül

n

05/02/2008 - 14:12 Havf ve Reca

n

05/02/2008 - 14:03 Müminlerin İmtihan Edilip Denenmesi

n

05/02/2008 - 13:54 Sabır

n

05/02/2008 - 13:49 Tevbe

n

05/02/2008 - 13:45 Allah'ı Zikretmek

n

05/02/2008 - 13:32 Gıybet

n

05/02/2008 - 13:23 İhlas

n

04/02/2008 - 15:10 Şükür

n

04/02/2008 - 15:08 Ölümden Hoşlanmamak

n

04/02/2008 - 15:05 İlim Talihleri

n

04/02/2008 - 15:03 İlmin Kısımları

n

04/02/2008 - 15:00 Şek ve Vesvese

n

04/02/2008 - 14:56 İlmin Fazileti

n

04/02/2008 - 14:48 İbadet ve Kalp Huzuru

n

04/02/2008 - 14:14 Kalbin Çeşitleri

n

04/02/2008 - 14:37 Likaullah (Allah ile Görüşme)

n

04/02/2008 - 14:24 Resulullah (s.a.v)'in Emirül Müminin Hz. Ali (a.s)'a Vasiyeti

n

04/02/2008 - 14:16 Allah, Resul'ü ve İmamların Hakikati Bilinemez

n

04/02/2008 - 14:12 Yakin

n

04/02/2008 - 14:05 Velayet ve Ameller

n

04/02/2008 - 14:00 Müminlerin Allah İndindeki Makamı

n

04/02/2008 - 13:56 Hakkın İsimlerinin Marifeti İle Cebir ve Tefviz Meselesi

n

04/02/2008 - 13:49 Hakkın Sıfatları

n

04/02/2008 - 13:46 Allah'ı, Resul'ü ve Ululemri Tanıma

n

04/02/2008 - 13:42 Adem'in Allah'ın Suretinde Yaratılışı

n

04/02/2008 - 13:32 Hayır ve Şer

n

04/02/2008 - 13:21 İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com