"Ebu Hamza Sumalî, Hz. Bakırın (as) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Tahrife uğramamış Tevrat'ta Musa'nın (as) rabbine şöyle dediği yazılıdır: "Ey rabbim! Acaba sana dua edebileyim diye mi bana bu kadar yakınsın ve seni çağırayım diye mi bu kadar bana uzaksın?" Bunun üzerine Allah (azze ve celle) ona şunları vahyetti: "Ey Musa! Ben beni zikredenin yanındayım, ona yakınım." Musa dedi ki: "Senin koruyucu örtünden başka bir örtünün bulunmadığı günde kimdir senin koruyucu örtüne sığmabilen?" Buyurdu ki: "Beni zikredip de kendilerini zikrettiklerim ve beni sevip de kendilerini sevdiklerim. Ve bunlar, kendilerine öfkelendiğim kişileri kendileri aracılığıyla defettiğim kimselerdir." (*)
(*) Kafi C. 2., Kitabu'd-Dua, Bab Ma Yecib Min ZikriUahi Fi Küllî Meclisin, 4. hadis.
ŞERH
Hak Teala'mn Kuyyûmî Kuşatıcılığına Dair
Burada Hz.Musa'nın duayı hakkıyla eda etmedeki aczini dile getirmiş olması muhtemeldir. Demek istiyor ki: "Ey rab-bim! Sen yakınlık ve uzaklıktan münezzehsin ta ki seni yakınlar ve uzaklar gibi çağırayım. Bu yüzden şaşkınım ve hiçbir duayı sana layık görmüyorum. Bana sen dua yöntemini ve duanın niteliğini öğret ki sana layık şekilde dua edebileyim." Bunun üzerine Allah Teala'mn dergahından cevap geliyor ki: "Ben her yerde hazır ve nazırım. Bütün alemler benim huzurumdur. Ben her zaman zikredenlerle beraberim." Elbette ki Zat-ı Mukaddes'in yakınlık ve uzaklıkla nitelene-mez, O'nun kayyumî, şumuiî ve vücudî kuşatıcılığı vardır ve bu kuşatıcılığı bütün varlık alemlerini kapsamaktadır, ki-tab-ı Kerim-i İlahî'de geçen "Kullarım sana benden sorarlarsa (de ki): Ben yakınım." ve: "Biz ona şah damarından daha yakınız." (*) türünden ayetler bir mecaz ve istiare hükmün -dedirler. Çünkü Allah Teala'mn mukaddes sahası duyusal ve ruhsal yakınlık ve uzaklıktan münezzehtir. Kaldı ki bunlar bir sınırlama ve benzetme de ihtiva etmekteler ki Hak Teala bundan münezzehtir. Onun mevcudat üzerindeki kuşatıcılığı kayyumî ve şumuiî bir kuşatıcılıktır.
Bu hadis-i şerif ve başka hadislerden kalbî ve gizli zikrin daha tercihe şayan olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim bu ayet-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"Rabbini içinden yalvararak ve korkarak zikret." (*)
(*)Kaf Suresi, 16. 354
ALLAH'I DÜŞÜNMEK
Ve bir hadis-i şerifte bu tür zikrin sevabının Allah tea-la'dan başkasının bilemeyeceği kadar büyük olduğu belirtilmiştir. Ama bazı yerlerde zikrin alenen yapılması da emredilmiştir. Gaflet ehlinin gafletten uyanması için Allah'ı alenen zikretmek gibi. Nitekim Kafi'de yer alan bir hadis-i şerifte, gafiller arasında Allah'ı zikretmenin cihad etmekle müsavi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca şu hadis rivayet edilmektedir:
"Peygamberin (sallalahu aleyhi ve alihi) şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: "Pazarda hal gaflet içinde işleriyle meşgulken onlara ihlas ile Allah'ı zikreden kimseye Allah Teala bin hasene yazar ve ona hiçbir kulun kalbine doğmamış oranda mağfiret eder." (**)
Aynı şekilde ezanda., hutbede ve benzerlerinde zikrin edası da müstehabdır.
1. bölüm
Allah'ı Zikretmenin Faydalarına Dair
Bu hadis-i şeriften, Allah'ı zikretmenin ve O'nun yolunda birbirini sevmenin bazı faydaları olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri (ki diğerlerinden daha önemli ve büyüktür
Kişinin Allah'ı zikretmesinin Allah'ın da o kişiyi zikretmesine yol açmasıdır.Nitekim bu hususa başka hadis-i şerifler de işaret etmektedir ve buradaki zikir, Allah Teala'nın şu ayette işaret buyurduğu "nisyan"ın (unutmanın) karşıtıdır.
"İşte böyle. Sana ayetlerimiz geldi, sen onları, unuttun. Bu gün sen de öyle unutulursun." (***)
(*) A'raf Suresi, 205. (**) İddet ed-Dâ'i, s 242. (***) Taha Suresi, 126.
Nasıl ki ayetlerin unutulması ve Hakkın cemal ve celalinin belirtilerinin görülmesine engel olan batınî körlük öbür alemde de körlüğe yol açıyorsa, ayetlerin hatırlanması ve Hak Teala'mn isim, sıfat ve celal ve cemalinin zikredilmesi de basireti güçlendirir ve zikrin gücü oranında engellerin ortadan kalkmasını sağlar. Hakk'm ayetlerini zikretmek batınî basireti öylesine güçlendirir ki Hakk'm cemal cilvelerinin ayetlerde müşahede edilmesine yol açar. İsim ve sıfatların zikri de Hakk'ın isim ve sıfatlarında müşahede edilmesini asğlar. Hakkın ayet, isim ve sıfat örtülerinden sıyrılmış bir şekilde zikredilmesi ise bütün hicapları aradan kaldırır ve örtüsüz tecelliye götürür. Ve bu, ariflerin ve evliyanın seçkinlerin, üç fütuhatının yorumu ve izahıdır. Bu üç fütuhat ise, "feth,i qarib", "feth-i mübîn" ve fetihlerin fethi olan "feth-i mutlak'tır.
Nasıl ki üç tür zikir, üç hicabın ortadan kalkmasını sağlıyorsa Allah yolunda birbirini sevmek de Âlah sevgisine yol açar ve bu sevginin sonucu da hicapların ortadan kalkmasını sağlar. Nitekim seçkin arifler de bunu ifade etmişlerdir.
Mahcubiyetin (örtülülüğün) kimi mertebeleri vardır.nite-kim "hubb-i fiilah"m da halislik bakımından pek çok mertebeleri mevcuttur. Tam anlamıyla halislik, isim ve sıfatların kesretinden bile arınmış halisliktir ve bu, tam bir sevgiye yol açar. Bu durumda kişi ile sevgili arasında hiçbir örtü kalmaz. Bu yolla Musa'nın (as) iki sorusunu da birbirine bağlamak mümkündür. Çünkü Hz. Musa Hak Teala'mn "Bon beni zikredenin yanındayım" dediğini görüp gönlünde yafan arzuyu sevgiliden duyunca bunu gerçekleştirmenin yolunu öğrenmek istedi ki görevini tam anlamıyla yerine getirebilirsin. Bunun üzerine arzetti ki "Senden başka hiç kimşeye sığınılmayacak günde kim senin sığıntın altındadır?"
Buyurdu ki: "İki taife. Beni zikredenler ve benim yolumda birbirini sevenler ki bu da benim cemalimin mükemmel bir mazhan olan insanın şahsında beni zikretmesidir. Bunu yapanlar benim sığınmam altmdalar, benimle birlikteler, ben onlarla birlikteyim.
Şu halde demek ki bu iki taifenin büyük bir hasleti vardır ve bu hasletin de büyük bir neticesi, Çünkü Hak Teala da onları anar, Hakk'ın sevgili kulları olurlar. Ve bunun sonucundan da Hakk'ın sığınması altına girerler ve Hak onlarla birlikte olur.
Bir diğer hasletleri de Hak Teala'nm onlar sayesinde kullarında azabı kaldırmasıdır. Yani onlar kullar arasında bulundukları sürece Hak Teala kullara azab ve bela vermez.
2. bölüm
Düşünme ile Zikretmenin Arasındaki Farka Dair
Bil ki zikretme, düşünmenin sonuçlarından biridir. Bu nedenle de düşünme menzili zikretme menzilinden önde sayılmıştır. Hace Abdullah Hazretleri buyuruyor ki: "Zikretme fikretmenin üstündedir, çünkü fikretme istemek iken zikretme bu istemeni sonucudur."
İnsan henüz istek ve araştırma aşamasında arzusuna ulaşmamış durumdadır. Oysa sevgiliye ulaşınca tahsil yükünden kurtulmuş olur. Ama zikrin gücü ve mükemmelliği, tefekkürün güç ve mükemmelliğine bağlıdır. Ve neticesi Mabudun mükemmel zikri olan tefekkürü başka hiçbir amelle karşılaştırmak ve diğer amellerle bir saymak mümkün değildir. Nitekim rivayet-i şerifelerde bir saatlik tefekkür bir yıllık, altmış yıllık ve hatta yetmiş yıllık ibadetten üstün sayılmıştır. Çünkü bilindiği gibi ibadetlerin gayesi ve en önemli semeresi Hak Teala'nın marifetine erişmek ve O'nu zikretmektir ve bu sahih bir tefekkürle daha iyi elde edilir.
Bir saatlik tefekkür salikin yüzüne öylesine büyük marifet kapılan açabilir ki bu imkanı yetmiş yıl ibadet etmek bile sağlamayabilir. Veya bu bir saatlik tefekkür insanı öylesine mahbubun zikrine muhatab kılabilir ki bu makamı yıllarca sıkıntı çekerek elde edmek mümkün olmayabilir.
Ve bil ki ey aziz! Mahbubu zikredip anmak bütün kesimlere pek çok neticeler sağlar. Ama kamil insanlar, evliya ve ariflerin emellerinin sonudur bu zikir ve bu yolla onlar mah-bublarmın cemaline erişirler: "Ne mutlu onlara!"
Avam ve orta düzeydekiler için de zikir en iyi ahlakî ve zahirî batınî amellerin vücuda gelmesini sağlar.
Bütün hal ve tavırlarında Hak teala'yı aklından çıkarm-yan ve kendini daima o Zat-ı Mukaddes'in huzurunda gören insan elbette ki O'nun rızasına aykırı amellerden kaçınır ve nefsini serkeşlikten uzak tutar. Ve nefs-i emmare ve şeytanın bütün musibet ve sapkınlıkları da Hakk'ı ve Onun azab ve ikabını unutmaktan kaynaklanır. Hak'tan gafil olmak gönlün keder ve sıkıntısını artırır, nefsi ve şeytan-ı recîmi insana musallat eder, fesadı günbegün artırıp güçlendirir. Hakk'ı zikredip anmak ise gönle huzur ve güç verir, gönlü mahbubun tecelligahı kılar, ruhu halis hale getirir, insanı nefsin zincir ve bağlarından kurtarır, bütün hata ve günahların kaynağı olan dünya sevgisini gönülden uzaklaştırır ve gönlü asıl sahibinin ikameti için temizleyip donatır.
Şu halde ey aziz! Zikir ve mahbubun anılması yolunda hangi meşakkat ve sıkıntıya katlansan azdır. Gönlüne mahbubu anma alışkanlığı kazandır ki belki Allah diler de gönül sureti Hakk'ı zikretme suretine dönüşür ve lailahe illallah keîime-i tayyibesi nefsin için bundan daha iyi bir azık, nefsin ayıpları için bundan daha büyük bir iyileştirici ve mari-fet-i ilahiye ulaşmak için bundan daha güzel bir yol gösterici bulunamaz.
O halde eğer manevi kemalin peşindeysen, ahiret yolunun yolcusu ve muhacir-i ilallah isen kalbini mahbubun zikrine alıştır ve gönlünü Hak tebarek ve Teala'yı anmayla yo-ğur.
3. bölüm
Mükemmel Zikrin, Hükmü Bütün Beden ve Varlığa Egemen Olan Zikir Olduğuna Dair
Gerçi Hakk'ı zikretmek ve o Zat-ı Mukaddes'i anmak kalbin sıfatlarındandır ve eğer kalb zikrederse zikrin sahip olduğu büyüt yararları elde eder ama daha iyisi odur ki kalbin zikrinden sonra dilde bu zikri tekrarlasın. Zikrin en mükemmeli kişinin hem batınında ve hem de zahirinde etkin olan zikirdir. Zaten eğer zikrin hakikati kalbin batınî suretine dönüşür ve kalb memleketi zikirle fethedilirse, zikir bedenin diğer unsurlarına da hükmeder ve oraları da egemenliği altına alır. Göz, dil, el vesair azaların amelleri,hareket ve se-kentı Hakkın zikri doğrultusunda gerçekleşir ve görevlerinin dışına çıkmaz olur.
Hareket ve sekenatı Hakk'm zikriyle başlayıp sona erer. Ve: "Onun gitmesi de durması da Allah içindir." (*) bütün varlığa nüfuz eder ve sonuçta kişi isim ve sıfatların hakikatini idrak eder. Hatta ism-i azam'm sureti ve mazhan haline gelir ki bu insanî kemalin doruğu ve eh-lullah'ın emellerinin son noktasıdır. İnsan bu mertebeden ne kadar uzaktaysa zikrin etkisi o kadar az olur ve insanın kemali o kadar noksan olur. Zahir ve batının noksanlıkları yekdiğerini etkiler, çünkü insanî varlığın unsurları birbirine bağlı ve birbirinden etkilenir haldedir. Ve buradan, bütün zikirlerden daha aşağı mertebede yer alan "lisanen zikr'in de faydalı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü herşeyden önce bu yolla dil görevini ifa etmiş olur. Velev kalp ruhsuzbile olsa. İkinci olarak bu tür zikrin gereklerini yerine getirilmesi halinde gönül dilini de harekete geçirmesi mümkündür. Arif-i kamil Şeyh Şahabadî (ruhî fedahu) buyuruyor ki: "Zikreden kişi zikirde, henüz konuşmaya başlamamış bir çocuğa konuşmayı öğretmeye çalışan kişi gibi olmalıdır. Tekrar edip durur ki çocuk dile gelip konuşsun.
O kelimeyi söyleyince çocuk da peşinden onu tekrar eder ve böylece tekrarın verdiği yorgunluk kaybolur. Sanki çocuktan ona yardım erişir. Aynı şekilde, zikreden kişi de henüz zikretmeye başlamamış kalbine zikir dilini öğretmelidir. "
Ve bilinmelidir ki ruhaniyet batınından ve kalbin özünden melekutî bir zindelik kazanmadıkça zahiri amellerin gayb ve haşir makamına layık bir konuma sahip olması mümkün değildir.Bu nedenle de rivayet-i şerifelerde, amellerin kabulünün gönlün durumuna bağlı olduğu ifade edilmiştir. Ama herşeye rağmen lisanî zikir makbul ve arzulanır birşeydir ve kişiyi önünde sonunda hakikate ulaştırır. Bu nedenle de rivayet ve eserlerde lisani zikir çok övülmüştür. Pek az bab zikir babı kadar çok hadise sahiptir, kitab-ı Kerim'in ayetlerinde de zikir çok övülmüştür. Gerçi çoğunda kastedilen zikir kalbî zikir veya ruhî zikirdir ama Hakk'ı her aşaması makbuldür.
Bu bölümü de teberrüken birkaç hadis-i şerifin zikriyle bitiriyoruz.
4. bölüm
Allah'ı zikretmeye İlişkin Bazı Hadislere Dair
"iyiler ve kötülerin toplanıp da Allah'ı zikretmedikleri hiç bir toplantı yoktur ki kıyamet günü pişmanlığa yol açmasın. " (*)
Bilindiği gibi kıyamet günü zikrin ne büyük neticelere yol açtığını anlayan kişi ne büyük nimet ve ödüller kaçırdığını anlayıp pişmanlık duyacaktır. Şu halde insan fırsatı ganimet saymalı ve henüz vakit varken zikre yönelmelidir.
"Kim mükemmel bir tartıyla tartılmak istiyorsa (yani sevaplarının tam ve noksansız olmasını istiyorsa) bir toplantıdan veya oturumdan ayrıldığında şu ayet-i şerifeleri okusun. "Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların nitelemelerinden münezzehtir. Selam, gönderilmiş peygamberlere, hamd, alemlerin rabbi Allah'adır. (Saffat Suresi, 180-182). (**)
Hz. Sadık'tan (as) Hz. Emirulmuminin'in (Ali) (as) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim kıyamet günü sevaplarının tam olmasını istiyorsa bu ayet,i şerifeleri her namazdan sonra okusun." (***)
Ayrıca Hz. Sadık'tan (as) rivayet edilmiştir ki: "Bir meclisten ayrılırken bu ayetleri okumak günahlara keffaret olur." (*)
(*) Kafi C. 2., Kitabu'd-Dua, Bab Ma Yecib Min Zikrillahi Fi Küllî
Meclisin, 1. hadis.
(**) Kafi C. 2., Kitabu'd-Dua, Ba6 Ma Yecib Min Zikrillahi Fi Küllî
Meclisin, 3. hadis.
(***) Camî el-Ehadis, kitab es-Salât, h. 3487.
Diyor ki: "Allah Teala İsa'ya buyurdu ki: "Ey İsa! Beni kendi nefsinde zikret ki ben de seni nefsimde zikredeyim. Beni toplumdan zikret ki ben de seni insan toplumundan daha yüce bir toplumdan zikredeyim. Ey İsa, benim için kalbini yumuşat, beni halvet halinde çokça zikret ve bil ki benim hoşnutluğum bana yönelmendedir." (**)
"Hz. Sadık (as) buyuruyor ki: "Allah (azze ve celle) buyuruyor ki: "Beni zikreden kişiye benden dilekte bulunandan çok daha fazla ihsanda bulunurum." (***)
"Hz. Rasul (sallalahu aleyhi ve alihi) buyurdu ki: "Bilin ki Allah'ın katında sizin amellerinizin en hayırlısı, en temizi, en incesi ve güneşin üzerinde doğup battığı şeylerin en iyisi sizin Allah Teala'yı zikretmenizdir. Çünkü Allah Teala "Ben beni zikredenle beraberim" buyurmuştur. (****)
"Velhamdu lillahi evvelen ve ahiren ve zahiren ve bâtınen."
(*) Vesail eş-Şîa, C 15, h. 28901.
(**) Kafi, C. 2., Kitabu'd-Duâ, Bab Zikrullahi Fissır, 3. hadis.
(***) Kafi, C. 2., Kitabu'd-Duâ, Bab el-İştigal bi Zikrillah, 1. hadis.
(****) Umdetu'd-Daî, s. 238.
Hazırlayan: ruhullah.com