İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
Ölümden Hoşlanmamak
 
 
22. Hadis

04/02/2008

"Hz. Sadık (as) şöyle buyuruyor: Birisi Ebu Zer'e şöyle de­di: "ey Ebu Zer bizlere ne olmuş ki ölümden tiksiniyoruz?" Ebu Zer şöyle dedi: "Zira sizler dünyayı bayındır, kıldınız ahireti ise virane. Dolayısıyla da bayındır yerden virane yere gitmeyi hoş karşılamıyorsunuz." Daha sonra şöyle sordu: "Şimdi de bizim Allah'ın huzuruna nasıl varacağımızı söy­le?" Ebu Zer şöyle dedi: Sizden iyi olanlar ehlinden uzak olanların ehlinin yanına varması gibi Allah'ın huzuruna va­racaklardır. Ama kötü olanlar ise mevtasından kaçan bir kö­lenin yeniden mevlasına döndürüldüğü gibi Allah'ın huzu­runa varacaktır." O şahıs "O halde bizim Allah indindeki halimizi nasıl görüyorsun?" diye sordu. Ebu Zer (ra) şöyle dedi: Amellerinizi Alah'ın kitabına arzedin Allah Teala şöyle buyuruyor: "İyiler nimetler cennetindedir, günahkarlar ise cehennemde." O şahıs "O halde Allah'ın rahmeti nerededir?'-diye sordu. Ebu Zer şöyle dedi: Şüphesiz ki Allah'ın rahmeti iyilere yakındır."

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: Adamın birisi Ebu Zer'e (ra) şöyle yazdı: "Ey Ebu Zer, bana ilimden bir hediye gön­der!" Ebu Zer de ona şöyle yazdı: Şüphesiz ki ilim çoktur. Eğer sevdiğine kötülük etmemeye kadir isen etme." O şahıs dedi ki: "Acaba, sevdiğine kötülük edeni hiç gördün mü?" Ebu Zer de dedi ki: Evet senin nefsin sana nefislerin en sevgili olanıdır. Ama sen Allah'a isyan edince nefine kötülük et­miş olursun." (Kafî, C 2., s. 458. Kitabul-İman ve'1-Küfr, Babu Muhasebeti'1-AmeL 20. hadis.)

ŞERH

Bil ki ölümden hoşlanmamak ve korkmak oldukça farklı­lık arzeden birşeydir. Hakeza temel ve asılları da farklılık içindedir. Ebu Zer'in beyan ettikleri ise orta insanların hali­dir. Biz de nakıs ve kamil insanların halini kısaca beyan et­meye çalışacağız.

O halde bilmek gerekir ki biz nakısların ölümden kork-.ması önceki sayfalarda işaret ettiğimiz bir nükte sebebiyle­dir. O da şudur ki insan, Allah vergisi, fıtratı ve asli hilkati itibariyle hayatı ve bekayı sevmektedir. Ölüm Ve yokluktan ise nefret etmektedir. Bu ilgisi ise mutlak beka ve ebedi-dai-mi hayata yöneliktir. Yani içinde fena ve zeval olmayan bir hayat! Bazı büyükler bu fıtrat ile ahireti isbat ediyorlardı ki burası şu anda beyan yeri değildir.

İnsanda bu sevgi ve o nefret olduğu için beka ve hayatın olduğunu sandığı her alemi de sever ve aşık olur ona. Dolayı­sıyla bunun mukabilindeki alemden de nefret eder.Bizler de ahirete iman sahibi olmadığımızdan ve kalbimizin o alemin bekası ile ezeli hayatına itmi'nanı olmadığından bu alemi se­viyor ve o fıtrat esasınca ölümden kaçıyoruz. Daha öncede açıkladığımız gibi aklî idrak ve tasdik, kalbi itmi'nan ve imandan apayrı bir hakikattir.

Bizler nazile, zulmani ve mülkî neşetten, daimi hayat ve nuranî alem ile yüce, baki ve melekutî neşet olan ahirete in­tikalin ifadesi ölümün, aklî idrakimiz veya taabbüdî tasdikimiz ile hak olduğunu biliyoruz. Ama kalplerimizin bu mari­fetten hiç bir nasibi yoktur. Gönüllerimiz bundan habersiz­dir. Kalbimiz tabiat ve mülkî aleme gömülmüş ve haya+m bu mülkî, hayvanî ve düşük hayat olduğunu sanmaktadır .Ama ahiret ve hayat alemi olan diğer alemin hayat ve bekasına inanmamaktadır. Bu yüzden bu aleme güveniyor ve o alem­den korkuyor, nefret ediyoruz. Bütün musibetlerimiz de bu iman noksanlığı ve itmi'nan yokluğundandır. Eğer dünya ha­yatına var olan itmi'nanımız kadar ve bu alemin hayat ve be­kasına olan imanımız kadar hatta bunun onda biri kadar da­hi bir itmi'an ve imanımız olsaydı ahirete daha fazla bağla­nır, dolayısıyla da ahiret yolunu ıslah ve tamir etmeye çalı­şırdık.

Ama ne yazık ki iman çeşmemizde su yoktur ve yakin bi­namız su altında kalmıştır. Ve çaresiz ölümden, fenadan ve zevaldan korkar hale gelmişiz. Bunun yegane çaresi ise fikir, yararlı zikir, ilim ve salih amelle kalbimize imanı sokmaktır.

Orta insanların ölümden korkusu ve kerahati yani ahiret alemine iman etmeyenlerin ölümden korkusu kalplerinin dünyayı tamire müteveccih olmaları ve ahireti tamirden gaf­let etmeleridir. Bu yüzden abad ve bayındır olan yerden ha­rap olan yere intikal etmeyi hoş göremiyoruz. Nitekim Ebu Zer (ra) böyle buyurmuştu. Bu da iman ve itmi'nanın nok­sanlığından kaynaklanmaktadır. Yoksa kamil bir iman sahi­bi olan insan ahireti tamirden asla gaflet etmez ve dini, dünyevî işlerini yapmakla meşgul olmaz.

Bilcümle bu korkular ve ölümden tiksinmeler amellerimi­zin doğru olmaması ve Allah'a muhalefet etmiş olmamızdan­dır. Eğer hesabımız doğru olsaydı ve kendi kendimizi muhasebe etmiş olsaydık asla hesaptan korkmazdık. Zira orada hesap adil bir şekilde yapılmakta ve hesap eden de adil bir zattır. O halde hesaptan korkmamız kendi kötü hesabımız sebebiyledir. Yoksa muhasebeden korktuğumuz için değil.

Kafî'de yer alan bir hadis-i şerifte Hz. Musa b. Cafer (as) şöyle buyuruyor: "Her gün nefsini muhasebe etmeyen kimse bizden değildir. Eğer iyilik etmişse Allah'tan bunun fazlalı­ğını istemeli ve eğer kötülük etmişse Allah'tan yarlığanma dilemelidir ve tevbede bulunmalıdır." O halde hiçbir musibe­te maruz kalmazsın ve ondan asla korkmazsın. Hakeza diğer alemin helak edicileri ve durakları da bu alemdeki amelleri­mize bağlıdır. Eğer bu alemdeki nübüvvetin doğru yoluna ve velayetin müstakim tarikine yönelmiş ve bu yolda yürümüş isen, Hz. Ali'nin velayet caddesinden sapmamış isen haya­tında herhangi bir sürçme görülmemişse; sırattan geçiş hu­susunda hiçbir korkun olmamalıdır.

Zira ahiretteki sıratın hakikati velayetin batini suretidir. Nitekim rivayetlerde de Hz. Ali'nin sırat olduğu yer olmaktadır. Başka bir hadiste ise "Biz sırat-ı müstakimiz" diye buyrulmuştur. Camie adlı mü­barek ziyaretnamede ise şöyle yer almıştır: "Sizler en büyük yol ve en sağlam sıratsınız" Herkes bu sıratta yürür ve kalp ayağı sürçmezse o, sıratta da sürçmez ve düşmez. Bir yıldı­rım gibi sırattan geçer. Hakeza ahlak melekeleri adilane olur ve nuraniyet içinde bulunursa kabir, berzah ve kıyametin zulmetlerinden ve o alemdeki korkunç şeylerden emanda ka lir. O alemdeki hiçbir şeyden korkmaz. O halde bu makamda dert kendimizden, devası da kendimizdendir. Nitekim Hz. Ali (as) kendisine isnad edilen bir şiirde şöyle buyurmuştur: "Devan sendedir ama bilemiyorsun Hastalığın da sendedir ama göremiyorsun."

Kafî'de yer alan bir hadiste Hz.Sadık (as) şöyle buyuru­yor: "Şüphesiz ki sen nefsinin doktoru karar kılınmışsın, ve senin için hastalığın ne olduğu açıklanmıştır. Sana sıhhat delilleri tanıtılmıştır ve sana ilacı da gösterilmiştir. O halde nefsini nasıl İslah ettiğine bak." Sende fasit olan birtakım ahlak ve ameller vardır. Sıhhatin alametleri ise enbiyanın ve aklın nurlarının reçeteleridir.Nefislerin ıslah ilacı ise onları tasfiye etmek için teşebbüste bulunmaktır. Bu ise orta insan­ların makamıdır. Ama mükemmel mümin ve itminan sahibi kimselere gelince, onlar asla ölümden korkmazlar.

Gerçi bir­takım korkuları vardır. Onların korkusu Allah'ın azameti ve celali sebebiyledir. Nitekim Rasulullah (sav)'da şöyle buyur­muştur: "Kıyamet gününün dehşeti nasıl olacaktır.!" Nite­kim Hz. Ali de 19. gecede oldukça dehşet içerisindeydi. Hal­buki Hz. Ali'de bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Allah'a andolsun ki Ali b. Ebi Talib ölümü çocuğun annesinin me­mesine olan sevgisinden daha çok sevmektedir." Bilcümle on­ların korkusu başka şeylerdendi. Onların korkusu bizim gibi dünyada fani olmuş ve arzu ve emellerine bağlı kalmış in­sanların korkusu gibi değildir.

Velilerin kalpleri de birbirle­rinden oldukça farklılık içerisindedir. Bunları, kapsamlı bir şekilde yazmak mümkün değildir.Sadece bunlardan bazısına işaret edeceğiz. Velilerin kalpleri isimlerin tecellilerini ka­bulde farklılık içindedir, Bazılarının kalpleri aşk ve şevk içindedir. Yani kalpleri aşk ve şevk kalpleridir. Allah Teala bu gibi kalplerde cemal isimleriyle tecelli etmektedir. O te­celli şevkle içice olan bir heybet getirmektedir.Heybet, aza­metin tecellisi ve derkinden korkmaktır. Aşığın kalbi maşuk­la görüşme anında tepinmekte ve korkmaktadır. Ama bu korku ve dehşet sıradan korkular gibi değildir.Bazı kalpler ise korku ve hüzün kalpleridir. Allah-u Teala bu kalplerde celal ve azamet isimleriyle tecelli etmektedir.Bu da korkuyla karışık bir susuzluk ve hüzünle karışık bir hayret getirmek­tedir. Hadisde yer aldığı üzere Hz.Yahya (as) Hz. İsa'nın gül­düğünü görünce kızarak şöyle dedi: "Yoksa sen Allah'ın aza­bından emanda mısın?" Hz. İsa şöyle cevap verdi: "Sen de Allah'ın fazl ve rahmetinden ümitsiz misin?" Ve Allah Teala da onlara her ikisinin de kendisine hüsn-i zan içinde olduğu­nu ve kendi katında sevgili olduklarını vahyetti.

Zira Hz. Yahya'nın kalbinde Allah Teala celal isimleriyle tecelli etmişti. Her zaman korkuyordu.Dolayısıyla da Hz. İsa'ya kızarak hitapta bulundu. Hz. İsa ise rahmet tecellileri gereğince ona öyle cevap verdi.

Fasıl

"Dünyayı bayındır kıldınız ama ahireti harap ettiniz." hadisinin zahiri şudur: Ahiret ve cennet mamur ve bayındır­dır, ama bizim amellerimizle harap olmaktadır.Bilindiği gibi bundan maksat tabirlerdeki benzerliktir. Çünkü dünya hak­kında "tamir" kelimesi tabir edildiğinden bu münasebetle ahiret içinde tahrib kelimesi tabir edilmiştir. Cehennem ve cennet gerçi mahluktur ama cennet diyarı ve cehennemin yakıtmaddeleri ehlinin amellerine bağlıdır.

Rivayetlerde yer aldığı gibi cennetin zemini düzdür ve bi­na maddeleri ise insanoğlunun amelleridir. Bu burhanla ve mükaşefe ehlinin keşfiyle de mutabıktır.Nitekim bazı mu­hakkik arifler şöyle demişlerdir. "Bil ki cehennem, yaratıkla­rın en büyüğüdür ve o Allah'ın ahiretteki zindanıdır. Ona çok derin olduğu için cehennem demişlerdir. Nitekim derinliği çok olan kuyulara cehennem kuyusu diyorlar." Cehennem­de hem soğuk ve hem de sıcak vardır. Oranın hem soğukluğu ve hem de sıcaklığı sonsuzdur. Derinliği ile üstü arasındaki mesafe 750 yıllık yoldur. Ve insanlar bunların mahluk olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir, cennet hususunda da ihtilaf etmişlerdir; ama biz mükaşefe ve marifet ehline göre her iki­si de mahluktur. Hem mahluktur ve hem de mahluk değil­dir. Bu daha çok şuna benzemektedir: Bir insan ilk etapta bir ev yapmak istemektedir. Ama ilk önce ev yapmak istediği alanı, muhiti bir duvarla çevirir, bu duvarı dışarıdan gören insan burada bir evin olduğunu zanneder. Ama içeriye giril­diğinde sadece duvarın olduğu göze çarpar. Daha sonra ora­daki yaşamak isteyen insanların istekleri doğrultusunda ev ve ev için gerekli olan şeyler yapılır.

Hadiste yer aldığı üzere Rasululîah (sav) miraca çıktığı zaman cennette birtakım melekler gördü ki bazen bina yap­makta bazen de işten elçekmekteydiler. Hazret bunun sebe­bini Cebrail (as)'a sorunca Cebrail şöyle dedi: "Bunların yap­tığı binanın maddeleri ümmetin zikirleridir, zikir ettikleri zaman onlar için birtakım maddeler hasıl olur ve melekler de bina yapmakla meşgul olurlar. Ama onlar zikirden geri kalınca bunlar da çalışmaktan geri kalırlar. (Biharu'1-En-var, C 90., s 169-170.)

Bilcümle cismanî cehennem ve cennetin sureti insanoğlu­nun iyi ve kötü amellerinin suretidir. O alemde bu ameller kendilerine dönmektedir. Nitekim şu ayet-i şerifede de buna işaret edilmiştir. "Yapıp ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuş­lardır."'(Kehf, 49)

Olabilir ki cennet ve cehennem iki bağımsız neş'et ve alemdir, insanoğlu cevheriyye hareketi ve meiekutî şevki ile iradi amelî ve hulkî hareketiyle o tarafa doğru seyir etmek­tedir. Gerçi onlardan her birinin nasibi de kendi amellerinin suretidir.

Bilcümle melekut-i a'la alemi cennet alemidir ki kendisi de bağımsız bir alemdir. Ve oraya saadete ermiş nefisler sev-kedilmektedir. Cehennem alemi ise en aşağı melekut alemi­dir ki şekavet ehli nefisler oraya doğru seyretmektedir. Ama o alemde kendilerine rücu eden tek şey ya iyiliklerin güzel suretleri ya da kötü amellerin korkunç suretleridir. Bu be­yanla Kur'an'daki zahiri farklılıkta giderilmiş olmaktadır. Hakeza bu burhan ve marifet ehlinin görüşü ile de mutabık ve muvafık durumdadır

Fasıl

Şüphesiz ki Ebu Zer (ra)'m bu makamdaki sözü kapsamlı ve muhkem bir sözdür. İnsan buna dikkat etmelidir. Hz. Ebu Zer amellerin kitaba arzedilmesini buyurduktan sonra şu ayeti okudu: "İyiler nimetler cennetindedir. Kötüler ise ce­hennemde. "

O adam da Ebu Zer'in bu cevabı karşısında rahmete sarıl­dı ve dedi ki: "O halde Allah'ın rahmeti nerededir?" Ebu Zer rahmetin de boş bir şey olmadığını ve rahmetin iyilere yakın olduğunu söyledi.

Bil ki mel'un şeytan ve habis nefsi emmare insanı birçok şeyle mağrur etmekte ve ebedi helakete sürüklemektedir. Şeytanın kemanında bulundurduğu en son ok insanı Allah'ın rahmetiyle mağrur kılmaktır. İnsan bu gurur sebebiyle amel etmekten geri kalmaktadır. Allah'ın rahmetine olan bu güven şeytanın hilelerinden biridir. Bunun delili ise şudur: Biz dünyevî işlerimizin hiç birinde Allah'ın rahmetine gü­venmiyor ve sadece tabii ve zahirî sebepleri bağımsız ve et­kin sayıyoruz. Öyle ki bu alemde sebepler dışında bir etke­nin olmadiğnı zannetmekteyiz. Ama uhrevî işlerde daima Al­lah'ın rahmetine güveniyor, Allah Teala ve Rasulullah'm em­rinden gaflet ediyoruz.

Bilcümle dünyevî işlerimizde tefvize inanmakta, uhrevî işlerimizde ise cebri kesilmekteyiz. Halbuki bunların her iki­si de batıl ve nebilerin yoluna aykırıdır.Hakeza hidayet imamlarıyla mukarreb velilerin de metod ve yoluna aykırı bir durumdur. Halbuki onların hepsi de Allah'ın rahmetine güveniyordu ve onlar asla vazifelerinden gaflet etmiyor ve bir an olsun çalışmaktan geri kalmıyorlardı. Onların amel sahifesini al ve mütalaa et. İmam Seccad (as)'m münacaatla-rmı al ve dikkatle oku.

İmam Seccad'ın ubudiyyet makamın­da nasıl olduğunu ve kulluk görevini nasıl yerine getirdiğini gör. Buna rağmen Hz. Ali'nin amel sahifesini görünce üzül­mekte ve acizlik izharında bulunmaktadır. O halde biz ya neuzu billah onları tekzib etmeliyiz ve onların hakkın rah­metine iman ve itmi'nanının olmadığını söylemeliyiz. Ya da kendimizi tekzib etmeliyiz. Bu dediklerimizin şeytanın hile­lerinden olduğunu bilmeliyiz. Şeytan bizleri doğru yoldan saptırmak istemektedir. Biz bütün bunların serinden Allah'a sığınıyoruz.

Ey aziz! Hz. Ebu Zer'in de buyurduğu gibi ilim oldukça çoktur. Ama bizim gibilere faydalı olan ilim şudur; kendimi­ze bu kadar kötülük etmeyelim. Bilelim ki evliyanın ve enbi­yanın emirleri bizim mahrum olduğumuz, bir takım hakikat­lerin keşfidir. Onlar bu kötü ahlak ve amellerin ne gibi su­retleri olduğunu ve onlardan ne gibi semerelerin vücuda geleceğini çok iyi biliyorlardı. Hakeza bu güzel amel ve ahlakın da ne gibi güzel melekuti suretlerinin olduğunu da biliyor­lardı. Herşeyi dediler. Deva, derman, dert ve hastalığı beyan ettiler. Eğer sen kendine acıyorsan o emirlere uy ve derdini deva et. Hastalığını tedavi et. Allah biliyor ki eğer bu hal üzere öteki aleme irtihal edecek olursak ne gibi dert, musi­bet ve hastalıklara mübtela olacağız. Evvelde de sonda da hamd Allah'adır.

Hazırlayan: ruhullah.com

 

 

11583 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

05/02/2008 - 15:39 Nefs'le Cihad

n

05/02/2008 - 15:29 Riya

n

05/02/2008 - 15:20 Ucb

n

05/02/2008 - 15:10 Kibir

n

05/02/2008 - 15:03 Hased

n

05/02/2008 - 14:57 Dünya Sevgisi

n

05/02/2008 - 14:51 Gazab

n

05/02/2008 - 14:46 Asabiyet

n

05/02/2008 - 14:41 Münafıklık

n

05/02/2008 - 14:34 Nefsin Amel ve Hevası

n

05/02/2008 - 14:30 Fıtrat

n

05/02/2008 - 14:21 Düşünmek

n

05/02/2008 - 14:18 Tevekkül

n

05/02/2008 - 14:12 Havf ve Reca

n

05/02/2008 - 14:03 Müminlerin İmtihan Edilip Denenmesi

n

05/02/2008 - 13:54 Sabır

n

05/02/2008 - 13:49 Tevbe

n

05/02/2008 - 13:45 Allah'ı Zikretmek

n

05/02/2008 - 13:32 Gıybet

n

05/02/2008 - 13:23 İhlas

n

04/02/2008 - 15:10 Şükür

n

04/02/2008 - 15:08 Ölümden Hoşlanmamak

n

04/02/2008 - 15:05 İlim Talihleri

n

04/02/2008 - 15:03 İlmin Kısımları

n

04/02/2008 - 15:00 Şek ve Vesvese

n

04/02/2008 - 14:56 İlmin Fazileti

n

04/02/2008 - 14:48 İbadet ve Kalp Huzuru

n

04/02/2008 - 14:14 Kalbin Çeşitleri

n

04/02/2008 - 14:37 Likaullah (Allah ile Görüşme)

n

04/02/2008 - 14:24 Resulullah (s.a.v)'in Emirül Müminin Hz. Ali (a.s)'a Vasiyeti

n

04/02/2008 - 14:16 Allah, Resul'ü ve İmamların Hakikati Bilinemez

n

04/02/2008 - 14:12 Yakin

n

04/02/2008 - 14:05 Velayet ve Ameller

n

04/02/2008 - 14:00 Müminlerin Allah İndindeki Makamı

n

04/02/2008 - 13:56 Hakkın İsimlerinin Marifeti İle Cebir ve Tefviz Meselesi

n

04/02/2008 - 13:49 Hakkın Sıfatları

n

04/02/2008 - 13:46 Allah'ı, Resul'ü ve Ululemri Tanıma

n

04/02/2008 - 13:42 Adem'in Allah'ın Suretinde Yaratılışı

n

04/02/2008 - 13:32 Hayır ve Şer

n

04/02/2008 - 13:21 İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com