İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
Asabiyet
 
 
8. Hadis

05/02/2008

"Sekûnî, Hz. Sadık'm (as) şöyle buyurduğunu nakletmek­tedir: "Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kimin kalbindebir-hardal tanesi kadar olsun asabiyet (tarafgirlik, ırkçılık) var­sa, Allah onu kıyamet günü cahiliyet Araplarıyla bir arada haşredecektir."

(1) Kafi, C. 2., Kitabu 1-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiye, h. 3.

ŞERH

"Hardal"a eski Farsça'da "espendân", günümüz Fars­ça'sında ise "hardal" derler. Birçok özelliğe sahip bir ilaçtır ve muşamba üretiminde hammadde olarak kullanılır. "Asabî" ise zulümde yakınlarına ve akrabalarına yardımcı olan kimsedir. "Asaba"da baba tarafından akraba (soydaş) demektir. Onlar kendisini kapsar (içine alır) ve o, onlar saye­sinde güçlenir. "Asabiyet" ve "taasub" ise himaye etmek ve savunmak (müdafaa etmek) demektir.

Ben fakir derim ki: (Asabiyet), batmî-nefsanî bir ahlaktır ki, eseri, yakınları, akrabaları ve kendisiyle ilintisi olanları müdafaa ve himaye etmektir. İster dinî taallukat olsun, ister mezhebi meslekî, vatanî, bölgesel ve benzerleri.. İş, üstadlık, öğrencilik ve benzerleri ilintiler... Ve bu, pek çok ahlakî ve amelî fesadlara kaynaklık eden bir ahlakî fesad ve rezil me­lekedir. İster hak adına yapılıyor olsun, ister dinî bir gerek­çeyle, maksat hak olmadıktan ve şahsî, meslekî ve ilintisel üstünlük sağlamak hedeflendikten sonra, bu durum zatı ge­reği kınanacak, kötü bir durumdur. Ama hakkın izhar edil­mesi, hakikate revaç kazandırılması, hak olan şeylerin isbatı ve bu amaçlarla himayeye yeltenilmesi ya "asabiyet" değil­dir, veya "kınanmış asabiyet" değildir.

Burada ölçü, hedef ve maksat, yani nefs ile şeytanın giri­şimi olması ya da Hak ve Rahman'm girişimi olmasıdır. Baş­ka bir ifadeyle insan, akraba veya yakınlarına gösterdiği asabiyet ve himayede ya hakkı ortaya koyup batılı defetmeyi hedefler, ki bu tür asabiyet övgüye değer birşeydir, hak ile hakikati himaye etmek demektir ve insanın en iyi kemalidir, enbiya ve evliyanın ahlakıdır ve alameti, kim haklıysa velev yakınlarından ve akrabalarından olmasa ve hatta düşman­lardan biri bile olsa onu desteklemektir ve bunu yapan kişi, hakikati himaye eden, fazilet taraftarları zümresinde yer alan ve medine-i fazılayı koruyan biri sayılır. Toplumun sa-lih bir elemanı ve cemiyet fesadlarının ıslah edicisidir, veya asabiyette bulunan insanı nefsiyet ve ırkçılık tahrik etmiş ve velev akrabası batıl ve haksız bile olsa ondan yana tavır ta­kınır, haksız da olsalar akrabalarının yanında yer alır, onla­rı her halükarda himaye eder ki böyle bir kişi iğrenç ve cahilî bir asabiyete sahiptir, toplumun fasid elemanlarmdandır ve salih ahlakın müfsitlerindendir, cahiliyye Arapları zümresi içinde yer alır ki onlar İslam'dan önce çölde yaşayan bir grup Arap idiler. O karanlık, cehalet ve bilinçizlik çağın­da ve onlar bu iğrenç asabiyet ahlakına ve bu uygunsuz özel­liğe tam anlamıyla sahiptiler. Ve hatta bütün araplarda (an­cak hidayet nuruyla muhtedî olanlar müstesna) bu huy diğer ırklara oranla daha fazladır. Nitekim Hz. Emir'den (Ali'den) nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

"Allah Teala altı taifeyi altı şeyden ötürü azablandıracak-tır: Arapları asabiyetlerinden ötürü, çiftçileri büyüklük tas­lamalarından ötürü, yöneticileri zulümlerinden ötürü, fakih-leri kıskançlıklarından ötürü, tüccarları ihanetlerinden ötü­rü ve köylüleri cehaletlerinden ötürü..."

1. bölüm

Asabiyetin Fesatlarına Dair

İsmet ve paklık Ehl-i Beytinin hadislerinden anlaşılan odur ki, asabiyet huyu, insanı imandan çıkaran helak edici ve kötü akıbete uğratıcı bir durum ve şeytanî ahlaklardan biridir.

"Kim asabiyet ederse ve kime asabiyet edilirse (kendisin­den yana haksız yere tavır alınırsa) onun boynundan iman bağı çözülür. (Yani, imandan çıkar, imansızlaşır.) Kendisine asabiyet edilen de (asabiyet edenin bu fiiline rıza gösterdiği için) bu cezaya ortaktır." (*) Nitekim başka bir hadiste de "Kim bir kavmin yaptığından hoşnut ise, onlardandır" buy-rulmuştur. Ama eğer hoşnut değilse ve ahlaklarından rahat­sızlık duyup nefret ediyorsa, böyle bir kimse bu hadisin kapsamı dışındadır.

(*) Kafi, C. 2. Kitabu'1-lman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiyye, 2. hadis.

 

Hz. Sadık (as) buyurdu ki: "Kim asabiyet ederse, Allah onun başına ateşten bir bela sarar." (*)

"Hz. Ali İbn el-Huseyn (aleyhiselam) buyurdu ki: "Hiçbir hamiyyet (koruyuculuk, himayecilik) cennete girmeyecektir. Hamza b. Abdulmuttalib'in hamiyetinden başka, ki o Pey-gamber'e (sallallahu aleyhi ve alihi) olan hamiyyetinden ötü­rü müslüman olmuştu." (**)

(*) Kafi, C. 2. Kitabu'1-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiyya, 4. hadis.

(**) Kafi, C. 2. Kitabu'1-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiyye, 5. hadis.

Hz. Hamza'nın müslüman olma biçimi birkaç şekilde nakledilmiştir ki bunlardan söz etmek konumuzun maksadı­na uygun düşmemektedir. Bununla birlikte nur-i ilahiden ve Hak Teala'nın has kullarına ve özellikle de insanlık kesimi­nin muhlislerine bağışladığı gaybî ödüllerden olan imanın, hak ve hakikati ayaklar altına alıp doğruluk ve dürüstlüğü cehalet ve bilinçsizliğe çiğneten böyle bir huyla (asabiyetle) herhangi bir münasebetinin olamayacağı gayet açıktır.

Elbete ki bencillik, ve cahili yersiz asabiyyet pası ile örtü­len bir kalb aynasında iman nuru tecelli edemez ve Zülcelali Teala'nın has halvetgahı olamaz o kalb. İnsanın kalbi iman ve marifet nurunun tecelligâhı olur ve boynu iman habli me­tin'i (sağlam iman ipi) ile bağlı olursa böyle bir insan haki­katler ve marifetlerin rehinesi olur ve dinî prensiplere bağlı bir kimsedir, aklî esaslara dayanmaktadır ve akıl ile şer'in gösterdiği doğrultuda hareket etmekte ve onu hiçbir adet ve ahlak, yolundan saptıramamaktadır. İnsan o zaman iman ve İslam iddiasında bulunabilir ki, hakikatlere teslim olmuş; onlara boyun bükmüş, ne kadar büyük olurlarsa olsunlar kendi maksatlarını velinimetinin maksatlarında fani kılmış ve kendini ve iradesini Hakiki Mevlasınm iradesine feda et­miş olsun. Elbette ki böyle bir şahıs cahili asabiyetten uzak olacak, kalbi hakikatlere yönelik olacak ve karanlık cahiliyet ve asabiyet perdesi onun gözlerini kör edemeyecektir. Hakkı uygulayıp hakikati dile getirme konumunda bütün akraba ve yakınlık bağlarını ayaklar altına alacak, bütün yakınları­nı ve geleneklerini velinimetin maksadı uğrunda kurban edecek ve eğer cahiliyyet asabiyeti ile İslamiyet asabiyeti karşı karşıya gelirlerse o İslamiyet asabiyetini ve haktan ya­na olmayı tercih edecektir.

Hakikatlerin arifi insan bilir ki bütün asabiyetler, taallu-kat ve irtibatlar arızî ve yok olmaya mahkum şeylerdir. Ya­ratıcı ile yaratılan arasındaki irtibat ile zati ve yok olması mümkün olmayan hakiki asabiyet ise bütün irtibatlardan daha sağlam ve bütün soy sop bağlarından daha yücedirler.

Resul-i Ekrem (sav) bir hadiste şöyle buyuruyor: "Kıya­met günü benim soyum ve nesebim hariç, diğer bütün soy ve nesepler sona erip parçalanacaktır." (*)

(*) Gevali el-Izalî, C. 1, s. 203. -Vesâil eş-Şîa, Kitabu'l-Nikâh, h. 5.

O yüce insanın soy ve nesebinin ruhanî ve bakî olduğu ve bütün cahili asabiyetlerden uzak olduğu gayet açıktır. O ruhanî soy ve nesebin o alemdeki zuhuru daha güçlü ve ke­mali daha yücedir. Oysa bu mülkî cismanî irtibatlar (ki be­şer oluşun icab ettirdiği adetlerdir) en ufak bir sarsıntıda da­ğılır gider. İlahi melekutî nizam çerçevesi içinde bulunma­dıkça ve şer'î ve aklî kurallar dahilinde yer almadıkça bütün bağlar kopmaya ve ayrılığa mahkumdurlar.

2. bölüm

Asabiyetin Melekutî Suretine Dair

Geçen bazı hadislerin yorumunda herşeyin melekutî, berzahî ve kıyameti suret ölçülerinin, onların melekeleri ve güçleri olduğu ifade edildi. Ve o alem, beden mülkü kendisi­ne isyan edemeyeceği nefs egemenliğinin ortaya çıkış diyarı­dır. O alemde insanın hayvan veya şeytan suretinde diriltil­mesi mümkündür. Ve şu yorumlamaya çalıştığımız, "Kimin kalbinde bir hardal tanesi kadar olsun asabiyet (tarafgirlik, ırkçılık) varsa, Allah onu kıyamet günü cahiliyyet Araplarıy-la bir arada haşredecektir." hadis-i şerifi de bu anlama işaret ediyor olabilir.

Bu rezil huya sahip insan, bu alemden ayrıldığında ken­dini belki de ne Allah Teala'ya iman eden ve ne de risalet ve nübüvvete itikad besleyen ve onlar hangi durumda iseler kendisi de aynı durumda bulunan cahiliyyet Araplarından biri şeklinde yaratılmış görecek ve dünyada hak bir itikad beslediğini ve peygamberlerin sonuncusunun (salallahu aley­hi ve alihi) ümmetine mensup olduğunu kendisi bile unuta­caktır. Nitekim bir hadiste cehennem ehlinin Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve alihi) adını unutacakları, kendilerini ta­nıtmaktan aciz olacakları ve Hak Teala irade edip onları kurtarmadıkça bu durumun devam edeceği ifade edilmiştir. Ve bazı hadislerin belirttiğine göre bu huy şeytanın huyla­rından olduğu için de cahiliyyet Arapları asabiyetine sahip kişiler belki de şeytan suretinde haşredileceklerdir.

"Melekler şeytanın kendilerinden olduğunu sanıyorlardı ama Allah'ın ilmine göre şeytan onlardan değildi. O (şey­tan), nefsinde bulunan hamiyet (şeref, onur) ve asabiyeti (tarafgirlik ve üstünlük taslamayı) açığa vurdu; ve: "Beni ateş­ten yarattın, (oysa) Adem'i çamurdan..' dedi." (*)

(*) Kafî, C. 2. Kitabu'1-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiyye, 6. hadis.

Şu halde ey aziz! Bil ki bu iğrenç şey (asabiyet) şeytan­dandır ve o mel'unun yanılgısı ve batıl kıyası bu kalın hicap yüzünden idi. Bu hicab bütün hakikatlerin üstünü örtüp gö-rünmezleştirir, bütün rezaletleri güzellik olarak gösterir ve başkalarının bütün güzel yönlerini rezaletmiş gibi lanse eder. Ve herşeyi olduğundan farklı ve aykırı gören insanın sonunun nereye varacağı belli birşeydir. Bu rezillik, insanın helakına yol açmasının yanısıra, aynca daha pek çok nefsanî ve ahlakî ve amelî fesada da yol açmaktadır ki, bunların zik­ri konuyu uzatacaktır.

 

O halde bu fasit huydan kaynaklanan fesatları anlayan ve Resul-i Ekrem ile muazzam ehl-i beyt'inin (salavatullahi aleyhim ve ecmain) dosdoğru şehadetleri ile, bu fesatların in­sanı helaka sürüklediğini ve ateş ehli kıldığını öğrenen aklı başında insanın nefsini tedavi etmeye çalışması ve Allah göstermesin eğer kalbinde bu huydan bir hardal tanesi ka­dar eser varsa kendini ondan arıtması gerekir ki bu alemden göç edip ahiret alemine intikal ettiğinde pak bir halde bulun­sun ve arınmış bir nefisle intikal etmiş olsun. İnsan bilmeli­dir ki vakit çok dar ve fırsat çok sınırlıdır, çünkü ne zaman öleceği belli değildir.

 

Ey, habis nefsim! Belki de sen şu yazıyla meşgul olduğun sırada ecel gelir ve seni bunca ahlaki rezillikle, dönüşü olma­yan o aleme nakleder.

 

Ey aziz! Ey bu sayfalan okuyan kişi! Bu yazarın halinden ibret al ki şu anda toprağın altında ve başka bir alemde kendi çirkin amel ve uygunsuz ahlakının pençesindedir ve fırsat eldeyken aziz ömrünü, o ilahi sermayeyi boş yere kaybedip heva ve hevesine tabi oldu. Kendine dikkat et ki bir gün be­nim başıma gelen senin başına da gelmesin ve o günün nasıl birşey olduğunu tahmin bile edemezsin. Belki de şu satırları okuduğun sırada gelir çatar. Eğer hemen davranmazsan fır­sat elden gidebilir.

.Ey kardeşim! Bu hususu geciktirme, ki geciktirmeye ge­len birşey değildir. Ne sağlam adamlar göçtü bu alemden ki şimdi ne haldeler bilmiyoruz. O halde fırsatı elden kaçırma ve her anı ganimet say, ki iş oldukça önemli ve yol oldukça tehlikelidir. Bir kez elin şu ahiretin tarlası olan alemden koptu mu artık iş işten geçmiş demektir ve nefsinin fesatla­rını ıslah etmen artık mümkün olamaz. Elinde hasret şaş­kınlık, azab ve rezillikten başka birşey kalmaz. Allah'ın veli­leri bir an bile rahat edip bu korkunç ve tehlikeli yolu düşün­mekten uzak kalmıyorlardı.

Masum İmam Ali b. Huseyn'in (aleyhima's-selam) hali hayret vericidir, mutlak veli Emirül-Mü'minin'in (as) inle­meleri şaşkına çeviricidir. Bize ne olmuş ki bu kadar gafil davranıyoruz? Şeytandan başka kim bize garanti vermiştir ki yarma sağ çıkabileceğiz? O (şeytan) dost ve ashabının sa­yısını artırmaya ve bizi kendi zümresi ve bağlıları arasında kendi huyuyla haşrolmaya itmek istemektedir. O mel'un her zaman uhrevî durumları bize basitmiş gibi göstermeye çalış­makta ve bizi Allah'ın rahmeti ve şefaatçilerin şefaati vaa­diyle Allah'ı anmaktan ve O'na itaat etmekten gafil kılmak­tadır. Ama ne yazık ki bu umut boşa çıkacaktır ve o melunun tuzaklarından biridir bu. Allah'ın rahmeti şu anda seni kuşatmış bulunmaktadır. O'nu sıhhat, selamet, hayat, emniyet, hidayet, akıl ve fırsat rahmeti ve nefsin nasıl ıslah edileceğinin yöntemini gösterme rahmeti şu anda seni kuşat­mış haldedir. Hak Teala'nm binlerce rahmetine gark olmuş durumunda ama onlardan yararlanmıyor ve şeytana itaat ediyorsun. Eğer bu rahmetlerden bu alemde istifade etmez­sen, bil ki o alemde de onlardan hiçbir paya sahip olamaz­sın.

 Hakk'm sonsuz rahmeti ve şefaatçilerin şefaatinden mahrum kalırsın. Şefaatçilerin şefaatinin bu alemdeki tecel­lisi, onların hidayet yolunu gösterip hidayete eriştirmesidir ve o alemde bu hidayetin batını da şefaat olacaktır. Eğer bu hidayetten payına düşeni almazsan, şefaatten de nasibini alamazsın, hidayetin ne orandaysa, şefaate erişmen de o oranda olacaktır. Resul-i Ekrem'in (sav) şefaati Mutlak Hakk'm rahmeti gibidir. Gerekli yerde ondan yararlanmak icab etmektedir.

Eğer Allah göstermesin şeytan bu araçlarla imanını elin­den kaparsa, artık rahmet ve şefaatin yok demektir. Evet, Hakk'ın rahmeti her iki dünyada da alabildiğinedir. Eğer rahmetin talibiysen, niçin öbür alemdeki rahmetin de tohu­mu olan bu dünyadaki bunca ilahi rahmetten nasibini alma­ya çalışmıyorsun? Allah'ın bunca peygamber ve velileri seni Allah'ın nimetine ve ilahi misafirhaneye davet ettikleri hal­de davetlerine icabet etmedin ve Vesvas-i Hannâs'm (şeyta­nın) bir tek vesvese ve ilkasıyla hepsini bir yana ittin. Al­lah'ın kitabının muhkemlerini, enbiya ve evliyanın müteva-tir hadislerini, akıllı kişilerin akıllarının icaplarını ve filozof­ların kesin delillerini tutup şeytanın ilkalarma ve nefsinin nevalarına feda ettin.

Eyvahlar olsun benim ve senin haline; bu gaflet, bu kör­lük bu sağırlık ve bu cehaletten ötürü!

3. bölüm

Üim Ehlinin Asabiyetine Dair

Cahiliyet asabiyetlerinden (tarafgirliklerinden) biri de ilmî hususlarda inat etmek, kendisine, hocasına veya şeyhi­ne ait görüşü, hakkı açıklamak ve batılı iptal etmek maksa­dının dışında savunup desteklemektir. Böyle bir asabiyetin sair asabiyetlerden daha çirkin ve iğrenç olduğu gayet açık­tır. (Böyle olmasının) mutaasıb (asabiyetçi) açısından sebebi, ilim ehlinin insanoğlunun terbiyecisi olmaları gerekmesi, nübüvvet ve velayet ağacının dalları olmaları icab etmesi, bu durumun vehametini ve fasit ahlakın sonuçlarını bilmeleri ve Allah göstermesin, eğer kendileri cahiliyyet asabiyetine sahip olur ve şeytanın rezil sıfatlarıyla sıfatlanmış olurlarsa kabahatlerinin daha keskin ve durumlarının sonucunun da­ha vahim olmasıdır. Kendini hidayet çırağı, insanlığın ışığı, saadetin kılavuzu ve ahiret yollarının göstericisi olarak tanı­tan biri eğer, Allah göstermesin, kendi söylediklerine aykırı davranır ve batını zahirine muhalif olursa, böyle bir ikiyüz-yülük (riya) ve nifak zümresinde yer alır ve ilminden suisti-fade eden, amelsiz bir alim sayılır ki, bunun cezası daha bü­yük ve azabı daha elimdir. Bunların durumu Kur'an-ı Ke-rim'de şöyle ifade edilmiştir:

 

"Kendilerime Tevrat yükletilip de onun gereğini yerine ge­tirmeyenlerin durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibi­dir. Allah 'm ayetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez." (*)

 

(*) Cum'a Suresi, 5.

Şu halde ilim ehlinin bu makamları korumaları ve kendi­lerini bu fesatlardan tam anlamıyla arındırmaları çok daha gereklidir, ta ki hem kendileri ıslah olsunlar hem de toplu­mu ıslah etsinler, vaazları daha etkili olsun ve nasihatleri kalplerde yer etsin. Alimin fesadı, ümmetin fesadına sebep olur ve malumdur ki, başka fesatlara kaynaklık eden bir fe­sat ve başka günahların doğmasına yol açan bir günah, Ve-liyyu'n-Ni'am'ın (Allah'ın) katında cüz'î ve başkalarını etkile­meyen sair fesat ve günahlardan çok daha büyük ve tehlike­lidir.

Bu huyun ilim ehlinde bulunmasının bir diğer iğrençlik ve kötülüğü de bizzat ilmin kendisinden ileri gelmektedir. Çünkü bu asabiyet, ilme hiyanet etmek ve ona karşı değer bilmezlik demektir. Bu emaneti (ilmi) üstlenen ve bu ödülle ödüllenen birinin onu saygınlığını muhafaza etmesi ve onu sahih ve salim bir şekilde iletmesi gerekir. Ve eğer taassub ve cahillik ederse ona hiyanet etmiş, zulüm ve eziyet etmiş demektir ki bu, çok büyük bir günahtır.

Diğer bir kötülüğü de muhatab açısındandır. Çünkü ilmi toplantılarda muhatab, ilim ehlidir.Bu ilahi ödülle donanmış kişilere saygısızlığın ise çok ağır bir sonucu ve cezası vardır. Çünkü yersiz asabiyetler kimi zaman insanın ilim ehlini hor­layıp onlara hakaret etmesine yol açmaktadır. Bu büyük gü­nahtan Allah Teala'ya sığınırım.

Bir diğer kötülüğü de "mutasseblar (kendisi uğrunda ta­assub gösterilen) açısındandır ki bu, insanın ya hocası veya şeyhidir ve elbette ki bu tutum ters tepecektir. Çünkü değer­li şeyh ve hocalar (nazarallahu vücûhehum) hakkın yanında yer alanlara ilgi gösterir ve cahiliyyet asabetiyle hakkı gü­cendirip batılı güçlendirenlerden nefret edip kaçınırlar.

Şu halde ilim ehlinin (zadehumu'1-lahu şerefen ve azâmeten) kendilerini ahlakî ve amelî fesatlardan armdırmaları, güzel amellerle ve kerim bir ahlakla donanmaları ve kendilerini Allah Teala'nm onlara bahşettiği şereften uzak-laştırmamaları çok daha gerekli bir farzdır ki, bunun tersi­ne olan bir durumun hüsranını Allah Teala'dan başkası bile­mez. Vesselam.

Hazırlayan: ruhullah.com

 

11581 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

05/02/2008 - 15:39 Nefs'le Cihad

n

05/02/2008 - 15:29 Riya

n

05/02/2008 - 15:20 Ucb

n

05/02/2008 - 15:10 Kibir

n

05/02/2008 - 15:03 Hased

n

05/02/2008 - 14:57 Dünya Sevgisi

n

05/02/2008 - 14:51 Gazab

n

05/02/2008 - 14:46 Asabiyet

n

05/02/2008 - 14:41 Münafıklık

n

05/02/2008 - 14:34 Nefsin Amel ve Hevası

n

05/02/2008 - 14:30 Fıtrat

n

05/02/2008 - 14:21 Düşünmek

n

05/02/2008 - 14:18 Tevekkül

n

05/02/2008 - 14:12 Havf ve Reca

n

05/02/2008 - 14:03 Müminlerin İmtihan Edilip Denenmesi

n

05/02/2008 - 13:54 Sabır

n

05/02/2008 - 13:49 Tevbe

n

05/02/2008 - 13:45 Allah'ı Zikretmek

n

05/02/2008 - 13:32 Gıybet

n

05/02/2008 - 13:23 İhlas

n

04/02/2008 - 15:10 Şükür

n

04/02/2008 - 15:08 Ölümden Hoşlanmamak

n

04/02/2008 - 15:05 İlim Talihleri

n

04/02/2008 - 15:03 İlmin Kısımları

n

04/02/2008 - 15:00 Şek ve Vesvese

n

04/02/2008 - 14:56 İlmin Fazileti

n

04/02/2008 - 14:48 İbadet ve Kalp Huzuru

n

04/02/2008 - 14:14 Kalbin Çeşitleri

n

04/02/2008 - 14:37 Likaullah (Allah ile Görüşme)

n

04/02/2008 - 14:24 Resulullah (s.a.v)'in Emirül Müminin Hz. Ali (a.s)'a Vasiyeti

n

04/02/2008 - 14:16 Allah, Resul'ü ve İmamların Hakikati Bilinemez

n

04/02/2008 - 14:12 Yakin

n

04/02/2008 - 14:05 Velayet ve Ameller

n

04/02/2008 - 14:00 Müminlerin Allah İndindeki Makamı

n

04/02/2008 - 13:56 Hakkın İsimlerinin Marifeti İle Cebir ve Tefviz Meselesi

n

04/02/2008 - 13:49 Hakkın Sıfatları

n

04/02/2008 - 13:46 Allah'ı, Resul'ü ve Ululemri Tanıma

n

04/02/2008 - 13:42 Adem'in Allah'ın Suretinde Yaratılışı

n

04/02/2008 - 13:32 Hayır ve Şer

n

04/02/2008 - 13:21 İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com